Kalkan: Gerillanın Botan’a girişi toplumun yaşadığı duruma bir cevap vermeydi
HABER MERKEZİ – “Partimiz, Önderliğimiz, Kürt gerillası Lübnan-Filistin faaliyetlerinden çok şey aldı. Askeri eğitimini, ölçülerini, özelliklerini buradaki eğitim ile oluşturdu. Bir yerde Kürdistan özgürlük gerillasını, Filistin ve Lübnan gerillası olarak tanımlamak lazım” diyen PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan şunları belirtti: “Lübnan’ın 15 Ağustos Atılımı’nın hazırlanmasında, Kürt gerillasının yaratılmasında özgün ve önemli bir yeri var. Bunu ifade etmemiz lazım. 1979’dan itibaren Önder Apo çalışmalarını Lübnan’da yürüttü. Uzun süre Beyrut’ta kalıp çalışmalar yürüttü. Değişik örgütler, şahsiyetlerle ilişki kurdu. Lübnan’ın her alanında PKK gerillası bulundu, eğitim gördü. Bütün Filistin örgütleriyle ilişkilendi. En temel hazırlıklarını Lübnan sahasında yaptı. 1. Konferansını, 2. Kongresini bu temelde gerçekleştirdi.”
Kalkan’ın Yeni Özgür Politika’da yayınlanan söyleşisinin 1. bölümü şöyle:
Gerilla mücadelesinin ülkeye taşırılması kararından sonra Botan’a nasıl gidildi, bölgede gerilla nasıl karşılandı?
Ben öncelikle Lübnan’da yaşanan ve çok ağır sonuçlara neden olan patlama için birkaç noktaya değinmek istiyorum. Nedeni henüz tam bilinemiyor fakat Lübnan ve Beyrut halkı için çok ağır bir olayın yaşandığı ortada. Yüzlerce ölünün ve binlerce yaralının olduğu ifade ediliyor. Bu ağır olay vesilesiyle Kürdistan İşçi Partisi (PKK) adına Lübnan halkının acılarını paylaşmak, ölü ve kayıpları için başsağlığı dilemek, yine yaralılarına acil şifa dilemek istiyorum. İnanıyoruz ki nedenleri açığa çıkartılacak ve hızla giderilecek. Lübnan halkı bu yaralarını da sararak kendisini yeniden toparlayacak. Çok farklı etnik ve dinsel grupların bir arada yaşadığı o cennet gibi topraklarda kardeşçe, demokratik bir sistemi daha da geliştirecek. Lübnanlılara, Beyrutlulara yakışan kesinlikle budur.
Lübnan halkıyla Kürdistan halkının yakın dostluk, kardeşlik ilişkileri her zaman var. Lübnan’da önemli bir Kürt kitlesi de yaşıyor. Selahattin Eyyubi’den gelen çok güçlü, ortak bir yaşamları da söz konusu, bunu güncelde de partimiz PKK ve Önder Apo öncülüğünde yeniledi.
Gerçekten de Kürt halkının, partimizin TC saldırılarının arttığı, 12 Eylül 1980 faşist-askeri darbe saldırılarının gerçekleştiği ortamda Lübnan ve Beyrut halkı bizimle imkânlarını paylaştı. Hareketimizi, Önderliğimizi misafir etti. Kürdistan için, Filistin halkı için, tüm bölge halkları için zor bir süreç olan 1980’lerin başında Önder Apo aylarca, yıllarca Beyrut’ta, Lübnan’ın her alanında çalışma yürüttü.
Hareketimiz 12 Eylül faşist-askeri darbesine karşı direnebilmek için ideolojik-askeri eğitim yapma, kendini hazırlama amacıyla geri çekilişini Lübnan Sahası’na yaptı. Lübnan sahasında Filistin örgütü ve halkıyla ilişkiler içerisinde bu çalışmaları gerçekleştirdi. Kürtler gerillayı Lübnan’da öğrendiler. Kürt gerillasının temel okulu Mahsum Korkmaz Akademisi Lübnan’da kuruldu ve çalışmalarını yürüttü. Beka Vadisi Kürt gerillasının yuvası oldu. Kendini eğitip hazırladı, Kürdistan’a taşıdı. Önder Apo 1979’dan sonra yaklaşık 20 yıl değişik düzeylerde Lübnan’ın farklı alanlarında faaliyet yürüttü. Buraların her yerinde Önderliğin izini görmek mümkün. Lübnan halkının onurunun geliştirilmesinde, halkların kardeşliğinin oluşturulmasında bu faaliyetler önemli katkılar sunduğu gibi, Lübnan halkının değerlerinden, imkânlarından da Kürt halkı, onun özgürlük gerillası da büyük fayda sağladı.
2 Haziran 1982 İsrail işgal saldırısı karşısında Filistinlilerle olduğu kadar Lübnan halkıyla da partimizin gerilla güçleri omuz omuza direniş yürüttü. Beyrut’ta aylarca İsrail kuşatmasında Filistin ve Lübnan halklarıyla birlikte direniş mücadelesi verildi. Kürdistan gerillası 15 Ağustos 1984 Tarihi Atılımını gerçekleştiren gerilla, en temel hazırlıklarından birisini ve en son hazırlığını Lübnan-Filistin sahasında yaptı. Bu anlamda Kürt gerillasının oluşumunda, Kürdistan’da gerillanın gelişiminde, 15 Ağustos Atılımının hazırlanmasında Lübnan coğrafyasının, Lübnan halkının desteği, katkısı çoktur, önemlidir. Önder Apo, partimiz, halkımız bu katkıları hep şükranla andı. Büyük değer biçti. Şimdi de aynı yaklaşım içindedir. Bu temelde Lübnan halkının bu günlerde yaşadığı derin acıyı partimiz, halkımız, gerilla güçlerimiz yüreğinde, derinden hissediyor, onları paylaşıyor.
Ortadoğu’da halkların demokratik birliğini ve kardeşliğini yaratmak için fedai çizgisinde mücadele ederek bu acıyı hafifletmeye çalışıyor. Ortadoğu halklarının gelişimi açısından önümüzdeki süreçte üzerine düşecek her türlü görevi de partimiz ve halkımız yerine getirecek.
Kısaca Lübnan’ın 15 Ağustos Atılımının hazırlanmasında, Kürt gerillasının yaratılmasında özgün ve önemli bir yeri var. Bunu ifade etmemiz lazım. 1979’dan itibaren Önder Apo çalışmalarını Lübnan’da yürüttü. Uzun süre Beyrut’ta kalıp çalışmalar yürüttü. Değişik örgütler, şahsiyetlerle ilişki kurdu. Lübnan’ın her alanında PKK gerillası bulundu, eğitim gördü. Bütün Filistin örgütleriyle ilişkilendi. En temel hazırlıklarını Lübnan sahasında yaptı. 1. Konferansını, 2. Kongresini bu temelde gerçekleştirdi. Başta Kemal Pir olmak üzere Mahsum Korkmaz ve diğer yüzlerce, binlerce şehit yoldaş Lübnan sahasında Mahsum Korkmaz Akademisinde, yine daha öncesinden oluşturulan kamplarda eğitim gördüler. Lübnan sahası uzunu süre bir yuva görevi gördü. Kürt gerillasının ocağı oldu. Eğitim ve yönetim merkezi olarak rol oynadı. Önder Apo gerillayı hazırlama ve yönetme görevini Lübnan sahasından yürüttü. Bu desteği ve katkıyı hareket ve halk olarak unutmadık, unutmayacağız. Her zaman büyük değer biçtik ve kuşkusuz bu devam edecek.
Kürt-Arap halklarının ittifakından tutalım da Ortadoğu’daki diğer tüm halklarla, Hristiyan, Müslüman, Dürzi, değişik halk topluluklarıyla Kürtlerin ilişki ve ittifaklarının geliştirilmesiyle bu dönemde yürütülen çalışmaların attığı temel her zaman ön açıcı, yol gösterici, belirleyici olacak, o temelde yürüyeceğiz. Beyrut’ta yaşanan patlama vesilesiyle öncelikle bunları ifade etmek istedim.
Tabi gerillanın Botan’a gelişinden söz ediliyor. Gerilla nerede doğdu nasıl var oldu ki Botan’a geldi? Dikkat edilirse demek ki Botan’da doğmamış, Botan’a bir yerden gelmiş. O halde Botan’a gelişi, Botan’da karşılanışı, Botan’da kökleşmeyi bilmesini, anlamak, önemsemek lazım. Ama Botan’a nereden ve nasıl geldiğini, Botan’a gelen gücün nasıl var olduğunu da iyi bilmek ve anlamak gerekli. Önder Apo PKK tarihi için ‘evet PKK’nin resmi tarihi çok önemli ve anlamlıdır. Her anının, gününün, saatinin, derslerinin iyi bilinmesi gerekir. Ama resmi tarihten önceki tarihi süreç, yani PKK’nin hazırlanma süreci çok daha anlamlı ve önemlidir. O tarihi sürecin değerini daha iyi anlamak gerekir’ dedi. Şimdi aynı şeyi gerillanın Botan’a gelişi açısından ele alabiliriz. Kuşkusuz Botan’a geliş, Botan’da karşılanışın nasıl olduğu önemli ve anlamlıdır. Ama Botan’a nereden gelindiği, nasıl gelindiği, Botan’a gelmeden önce bu gerillanın nerede ve nasıl var olduğu çok çok daha önemlidir noktadır.
Bu yüzden 1979’dan itibaren Lübnan-Filistin sahasındaki faaliyetler önemli bir dönemi oluşturuyor. Bir dönemi Lübnan-Filistin sahasındaki yurtdışı faaliyetleri oluyor. İdeolojik ve askeri olarak, yine parti örgütlenmesi temelinde yapılan konferans ve kongreler çerçevesinde, örgütsel gelişme bakımından Lübnan ve Filistin sahasındaki faaliyetler en son ve en güçlü hazırlıkları ifade etmesi bakımından çok önemli bir yere sahiptir.
Kuşkusuz bir de Büyük Zindan Direnişi var. Botan’a gerillayı getiren, yön veren, sevk eden, Botan’a yürüyebilmesi için ruh veren, güç veren, enerji veren temel güç 1982 Büyük Zindan Direnişidir. Mazlumların, Kemallerin, Hayrilerin, Saraların öncülüğünde gelişen kahramanlık direnişidir, 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişiyle zafer giden direniştir.
Tabi 1980 başında zindanda ve yurtdışında 12 Eylül 1980 faşist-askeri darbesine karşı direnme tutumunu ve direnmek için hazırlık çalışmalarını yürüten Önderlik ve Parti gerçeğini ortaya çıkartan bir öncesi süreç de var. O süreci de birkaç dönem halinde bilmek lazım. Birinci dönem 1973 Newroz’unda Önderliksel Doğuş ve 1973-75 Ankara’daki ideolojik grubun, Apocular grubunun oluşması, ikinci dönem ise bu grubun 1976 başından itibaren Kuzey Kürdistan’a taşırılarak ‘Kürdistan Devrimcileri’ adıyla bir devrimci gençlik hareketi haline gelmesidir. Üçüncü dönemi ise bu gençlik hareketinin Hilvan ve Siverek direnişlerini geliştirme, ajanlaşmış yapı, kurum ve kişilere karşı devrimci şiddet temelindeki mücadeleyle partileşme sürecini sağlama ve PKK’yi fiilen ve resmen ortaya çıkartma sürecidir. İşte Önder Apo’nun resmi tarihten önceki PKK tarihini PKK’nin oluşum derslerinin en yoğun, derin ve anlamlı bir biçimde var olduğu dönem olarak ifade ettiği süreç bu oluyor.
Dikkat edilirse 1980 başındaki zindan direnişiyle Lübnan-Filistin sahasındaki yurtdışı faaliyetleri söz konusu gelişmenin 4. adımı olarak ortaya çıkıyor. O halde bunların sonucunda Lübnan-Filistin sahasından Kürdistan’a, onun kalbi olan Botan’a gerillanın yürüyüşü yeni bir dönemi ifade ediyor. Bu gelişmelerin 5. adımı olurken aynı zamanda yeni bir stratejik mücadele sürecinin PKK tarafından başlatmasını da içeriyor.
Demek ki Kürdistan özgürlük gerillası Önder Apo’nun 1973 Newroz’unda, Ankara’da Çubuk Barajında verdiği örgüt kurma kararı temelinde yaptığı toplantıyla başlayan süreç, ideolojik grup, gençlik hareketi, Hilvan-Siverek direnişleri, partileşme süreci ile bir hareket ortaya çıkıyor ve bu hareket 12 Eylül 1980 askeri darbesine karşı iki cephede kendisini direniş mevziisine çekiyor ve daha büyük bir direniş için hazırlıyor. Bu iki mevziden birincisi zindan olurken diğer yurtdışı faaliyetleri oluyor.
Zindan direnişi biliniyor, öncelikli olan direniştir. Zafer kazanan direniştir. Özgürlük için Kürdistan’da fedai çizgisinde direnmeye karar veren direnişin fedai çizgisini, tarzını ortaya çıkartan direniştir. Yurtdışı faaliyetlerinin geliştirildiği alan ise Lübnan-Filistin sahasıdır. İşte bu sahada daha o zamandan yüzlerce gerillayı Lübnan’ın değişik alanlarında, Filistin kamplarında Önder Apo, PKK eğitti. Filistin halkıyla, Lübnan halklarıyla kardeşleşme bu temelde oldu. Ortak yaşandı, ortak çalışıldı, ortak hava solunuldu, ortak kader paylaşıldı. Zalime karşı ortak direniş içerisinde olundu. Böyle bir direnişte kahraman şehitler verildi. Bu dönemde 1 Mayıs 1982’de, şimdi patlamanın olduğu yere yakın bir alandaki İsrail bombardımanında PKK gerillası Abdulkadir Çubukçu yoldaş şehit düştü. Arnın kalesinde, yani Nebatiye denilen alandaki direnişte 8 PKK gerillası şehit düştü. Onlarcası esir düştü. Lübnan halkının özgürlük ve demokrasi direnişiyle Kürdistan halkının özgürlük ve demokrasi direnişi bu temelde ideolojik ve stratejik olarak kardeşleşti, birleşti. Birbirine büyük bir güç ve destek verdi.
Partimiz, Önderliğimiz, Kürt gerillası Lübnan-Filistin faaliyetlerinden gerçekten de çok şey aldı. Askeri eğitimini, ölçülerini, özelliklerini buradaki eğitim ile oluşturdu. Bir yerde Kürdistan özgürlük gerillasını, Filistin ve Lübnan gerillası olarak tanımlamak lazım. 15 Ağustos 1984 Atılımını bir yandan Kürdistan tarihiyle, onun özgürlük ve demokrasi direnişleriyle bağlı kılar, o tarihin, gelişmelerin bir parçası olarak görürken, diğer yandan Ortadoğu halklarının demokrasi mücadelesinin bir parçası, devamı olarak da görmek lazım ki bu anlamda Lübnan-Filistin halkının özgürlük ve demokrasi direnişlerinin de bir parçası, bir devamı oluyor. Bir yönüyle onun devam ettirilmesini de ifade ediyor.
Böylece Lübnan-Filistin sahasındaki o zorlu eğitimle kendisini donatan, hazırlayan gerillanın 1982 Eylülü’nden itibaren grup grup Rojava Kürdistan üzerinden Botan’a geçişleri gerçekleşiyor. Bu zorluklarla dolu bir süreç ama aynı zamanda büyük umutların, heyecanların yaşandığı bir süreç anlamına da geliyor.
Botan halkı, Kürt halkının direnişçi özünü temsil eden temel bir topluluk, Botan coğrafyası Kürt varlığının kalesi rolünü tarihsel olarak oynamış bir coğrafya parçası. İşte böyle coğrafi ve toplumsal bir yuvaya, Önder Apo’nun özgürlük düşünceleriyle Lübnan-Filistin sahasının askeri tecrübesiyle kendini eğitmiş Kürdistan gerillası giriş yapıyor. Aslında 1982 Eylülü’nden itibaren gelişen ülkeye dönüşü, Botan’a girişi bu biçimde anlamak gerekli.
Botan sahası o dönemde aşiretsel yapının ve yaşamın ağır etkisinin sürdüğü bir alan, 12 Eylül faşist-askeri darbesinin baskıları kuşkusuz etkisini derinden hissettirmiş, yine Güney Kürdistan’daki 1975 yenilgisi ardından yaşanan acı sürecin etkileri kendini derinden hissettiriyor. Toplum biraz buruk, umudu oldukça zayıflamış bir durumda. Özellikle Başûr ve Rojhılat’taki hareketlerin iç çatışmaları, olumlu koşulları değerlendirememeleri, yaşadıkları yenilgiler Botan aşiret topluluğunun özgürlük umutları üzerinde olumsuz, kırılgan bir etki de bulunmuş, kendine olan güveni ciddi bir biçimde yaralamış.
Tarih boyunca hep aşiret toplulukları halinde bu kale gibi dayanılan coğrafyada özgür yaşayan topluluklar giderek ulus devlet kuşatmasının, faşist-soykırımcı kuşatma ve saldırının artık kendilerini yutacağını yakından hissediyorlar. Gelişen saldırılar ve kuşatma karşısında çaresiz kalıyorlar, herhangi bir çözüm bulabilecek durumda değiller. Artık eskiyi sürdüremiyorlar. Kendileri dışında çok büyük gelişmeler, değişimle söz konusu, dolayısıyla yeni duruma göre kendilerini nasıl örgütleyecekler, saldırılar karşısında nasıl bir direnişi ve yaşamı geliştirmeliler ki var olsunlar? Bu soruya da cevap veremiyorlar. Eskinin devam ettirilemediği, yenin de nasıl olacağının bulunamadığı bir kritik süreci Botan topluluğu yaşıyor.
Kürdistan özgürlük gerillasının Botan’a girdiği süreçte toplumsal duruşu kısaca böyle özetleyebiliriz. Bu anlamda gerillanın girişi Botan toplumunun yaşadığı duruma bir cevap verme gibi oluyor. Yani ‘Hızırın’ yetişmesi gibi! Botan toplumu, 12 Eylül faşist-askeri saldırıları, TC’nin sömürgeci-soykırımcı kuşatması, Başûr ve Rojhılat’taki çatışmalar, yenilgilerin, umut kırıcılığın, İran ve Irak savaşının sıkıştırıcılığı ortamında yaşadığı zorluğa, sıkışmaya ‘Hızır’ gibi gerillanın yetişmesi anlamına geliyor. Bir anlamda öyle de karşılanıyor. Biraz temkinli olunsa da bu yaşanan çaresizliğe, çözümsüzlüğe gerillanın düşünceleri, planları, yaşam tarzı çare olarak, çözüm olarak cevap veriyor. Böylece bir yönüyle sanki aradığını bulmuş gibi oluyor.
Fakat parçalıdır, örgütsüzdür, bilinçsizdir. Üzerinde yoğun baskılar oluşmuş. Dolayısıyla bir yandan özgürlük arayışını, mücadelesini çare gibi görüyor, fakat diğer yandan Başûr ve Rojhılat’ın acı deneyimleri, yine geçmişte TC saldırıları karşısında Botan’da dâhil Kuzey Kürdistan’da geliştirilen direnişlerin yenilgilerinin yarattığı acı deneyim var. 19. yüzyılda Botan Beyliğinin ezilmesinin etkilerinin hala taze olması tabi oldukça temkinli hareket etmeyi getiriyor. Böyle toplum bir yanıyla umut, örgütlülük bakımından zayıflamış, bir yanıyla da esas olarak tereddüttü yaşayan bir durumda. Dolayısıyla gelişmeyi pratikte göstermek gerekiyor ki inanabilsin. Gerilla da bunu sağlayınca bütünleşme oluyor. Aslında gerçekten de ‘kul sıkışırsa Hızır yetişir’ denilir ya, Botan halkının en çok sıkıştığı bir dönemde Kürdistan özgürlük gerillası ‘Hızır’ gibi yetişiyor ve Botan toplumunun derdine deva oluyor.
Kürdistan özgürlük gerillasıyla, Önder Apo’nun özgürlük çizgisiyle Botan halkının buluşması bu temeldedir. Bu büyük bir coşku ve heyecan da yaratmıştır. Gittiği her yerde gerilla özgürlük propagandası yaptığında büyük bir heyecanla, coşkuyla, sevgiyle karşılanmıştır. Aslında başlangıçta herkes de destek vermiştir. Fakat daha sonra mücadele uzun vadeli, sert ve zorluklarla karşılaşınca düşman baskıları, zayıf kişilikleri kendine çekme, mücadeleden uzaklaştırma, mücadeleye karşıt hale getirip koruculaştırma gibi bir durumu da ortaya çıkardı.
Botan koruculaşmasının tümünü faşist TC’nin baskısıyla olduğunu, yine ağaların, KDP’nin de etkisiyle, temkinleriyle ve işbirlikçi karakterleriyle gerçekleştiğini bilmemiz lazım. Yoksa öyle toplumda yurtsever duruş genel planda güçlü bir biçimde vardı. Dolayısıyla gerillanın gelişini, özgürlük için direnişi tarihin verdiği tecrübeyle biraz temkinli, dikkatli karşılasa da her zaman derinden gelen bir sevgiyle, heyecanla karşılamıştır. Nitekim zaten hızla öncü gerilla birliklerinin etrafında, onlara katılarak gerillayı büyütüp Önder Apo ve PKK öncülüğünde 12 Eylül faşist-askeri darbesinin özel savaş saldırılarına karşı tarihin en büyük kahramanlık direnişini Botan’da geliştirmiş ve 36 yıldır devam eden büyük bir direnişi ortaya çıkarmıştır.
Botan’a girişler hangi alanlar üzerinden oldu? Yine 15 bu dönemde yürütülen çalışmalarda kadın gerillalar var mıydı? Halk nasıl yaklaştı? Zorlukları?
Botan’a giriş iki cepheden oldu. Bir Suriye-Rojava Kürdistan üzerinden, ikincisi ise İran-Rojhılat Kürdistan üzerinden. İlk girişler öncelikli grup girişleri, hareketliliği Rojava Kürdistan üzerinden gelişti. Derik’ten Nusaybin’e kadar uzanan sahada yoğunluklu olmak üzere Suruç’a, Efrîn’e kadar hemen bütün sınır boylarından değişik oranlarda gerilla gruplarının adım adım geçişleri oldu. Zaten pratik hazırlıklar tam yeterli değildi. Yol-kurye sistemi çok iyi örgütlenmemişti. Dolayısıyla hazırlık yaptıkça ancak grup geçebiliyordu. Çoğu gruplar bilgilendirme üzerine kuryesiz, kılavuzsuz olarak da geçmek zorunda kalmışlardı. İran ve Rojhılat üzerindeki girişler biraz daha gecikmiş olarak ve ikinci planda gerçekleşti. 12 Eylül’den sonra Serhat alanından Rojhılat Kürdistan’a, oradan Başûra geçen gerillalar, yine ülkeye dönüş sürecinde Tahran üzerinden Rojhılat Kürdistan’a gelen gerillalar belli bir topluluğu Rojhılat’ta da oluşturmuşlardı.
1982 Eylülünden itibaren Kürdistan sınırından adım atan ilk gruplar hemen kendilerini Botan’da halkın içinde buldular, köylere ulaştılar, bir kısmı Güney Kürdistan’a geçse de bir kısmı Botan’da halk içerisinde köylerde, farklı aşiretlerin ortamında kaldılar. Yani doğrudan ilişkilendiler. Başûr Kürdistanı’na geçenler de 1983 Nisanı’ndan bu yana partinin yaptığı toplantı ve planlama çerçevesinde Kuzey Kürdistan’ın değişik alanlarına gerilla grupları biçiminde Şemdinli’den, Uludere, Şırnak alanlarına kadar giriş yaptılar. Rojhılat Kürdistan’dan Botan ve Serhat hattına girişler ondan sonra gerçekleşti.
Yani 1983’ün Temmuzundan itibaren Hakkâri-Van-Serhat hattına ilk grupların geçişi oldu. İlk gruplar hazırlık çalışması yürüttüler. O zaman üstlenme çalışması diyorlardı. Amaç siyasi ve askeri üstlenmeler yaratmaktı. Yani alanı tanımak, coğrafyayı tanımak, biraz maddi hazırlık, biraz halk ilişkisi, dayanak oluşturma çalışması oluyordu. İlk çalışmalar bu biçimde geçti. Bunların sonuçları değerlendirilerek 15 Ağustos’u ifade eden eylemler, adımlar atıldı.
Fakat iyi örgütlenememesi, somut durumun yeterince değerlendirilememesi, yine 2 Mayıs 1983’te bütün bu çalışmaları 1. dereceden örgütleyip yöneten Mehmet Karasungur yoldaşın şehit düşmesi süreci biraz geciktirdi. Atılan adımları değerlendirerek kopukluğa meydan vermeden gerekli ikinci, üçüncü adımların atılmasını biraz zayıf bıraktı, erteletti. Esasta atılımın 1984 yılına sarkması bu nedenlerle oldu.
Kuzey Kürdistan’a, Botan’a ilk kadın girişi daha çok Rojhılat üzerinden gerçekleşti. Rojava Kürdistan’daki gruplar da 82, 83 kışında, baharında kadın gerillalar yer almadılar, 83’te İran üzerinden Rojhılat Kürdistan’a oradan Başûr Kürdistan’a geçtiler, 84’te de Başûr üzerinden Botan’a giriş yaptılar. 15 Ağustos eylemleriyle birlikte Başur’dan ve Rojhılat’tan geçen gruplar içerisinde kadın gerillalar daha çok yer aldılar. Sayı olarak da bir grubu ifade ediyorlardı. İkişer kişi olarak o dönemin 4-5 kişilik gerilla grubu içerisinde yer aldılar. 15 Ağustos’la başlayan Botan direniş sürecine oradan bütün Kuzey Kürdistan’a yayılan direnme savaşına giderek sayıları artan oranda aktif ve etkin olarak katıldılar.
Yani ilk grup çalışmaları zamanlama bakımından sorunlu oldu. Küçük gruplar alana yaygınca dağıtılınca sonuçları, derleme, toplama, bilgi akışını sağlama örgütsel zayıflık nedeniyle ciddi bir gecikmeye yol açtı. Erteleme de oldu. Yaşanan bu durum parti çizgisi açısından belli bir düzeyde zorlayıcı da oldu. Özellikle Önder Apo’nun bu gerçeği görüp eleştirmesi, bunun aşılması için yoğun eleştiri ve perspektifler geliştirmesiyle bu durumlar aşılıp atılan ilk adımlar, edinilen ilk bilgiler toplanıp değerlendirilip eylem planlamalarına dönüştürülerek 84 baharından itibaren ilk eylemsel adımlar atıldı. İlk adımlar biraz hafif, küçük kaldı. Esas süreci belirleyen eylemsel düzey 15 Ağustos Eruh ve Şemdinli eylemleriyle ortaya çıktı.