Zerin Ruken: Dağlara gelmek özgürlüğe sahip çıkmaktır
HABER MERKEZİ – Medya Haber televizyonundan Mustafa Karaman’ın sorularını yanıtlayan KJK Koordinasyonu üyesi Zerin Ruken, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın tecrit koşullarını, CPT raporunu, Türk devletinin işgal saldırılarını ve buna karşı PKK gerillalarının direnişi ile kadınlara yönelik tecavüz ve cinayetleri değerlendirdi. İmralı’da yaşanan tecride karşı Öcalan’ın eşsiz bir direniş gösterdiğini söyleyerek konuşmasına başlayan KJK Koordinasyonu üyesi Zerin Ruken, “21. yüzyılın esasında odaklandığı nokta, güç Önder Apo’dur. Bundan dolayı da aslında 3. dünya savaşının, soykırım saldırıları Kürt halkına paralel olarak, merkezi yine Önder Apo olmaktadır.
Bu açıdan 15 Şubat komplosu aslında bu nedenle gerçekleştirildi. Yeni bir evrensel bilinci, yeni bir soy bilinci, ulus bilincini, tarih bilincini, kültür bilincini Önder Apo bize verdi. Tabi ki dört parça Kürdistan üzerinde gelişen bu soykırım saldırılarının odağı, yoğunlaştığı nokta ve güç merkezi de Önder Apo olmaktadır. Bütün bu derinleşmiş işkence ve tecridi biz soykırım saldırılarının bir devamı olarak değerlendirebiliriz. Bu açıdan da en son geçen sene yapılan görüşmelerde Önder Apo şunu söyledi: “Ben tecrit altındaysam, siz de tecrit altındasınız, toplum da tecrit altındadır.”
Önder Apo üzerinde tecrit ne zaman derinleşmiştiyse Ortadoğu üzerindeki savaş ve şiddet derinleşti, kadınlar üzerindeki şiddet, tecavüz olayları, katliamlar çoğaldı, savaş aslında bütün dünyada ve Ortadoğu’da özelde Kürtler üzerinde soykırım saldırıları daha fazla katmerleşerek derinleşti ve devam etti, yoğunlaştırıldı. Bu açıdan da Önder Apo üzerindeki tecridi sıradan elle alamayız. Önder Apo milyonların iradesidir, sadece Kürt halkının değil halkların iradesidir, halkların önderidir. Bu açıdan da dünyaya mal olmuş bir liderin, dünyaya mal olmuş bir paradigmanın lideri, elbette bu şart ve koşullarda asla tutulamaz. Bunun için de yapılması gereken, verilmesi gereken bedelleri neyse elbette veriyor Kürt halkı” diye konuştu.
CPT’NİN RAPORU TESPİTTEN İBARETTİR
CPT’nin İmralı’ya gidişini doğru okumak gerektiğini ifade eden Zerin Ruken, bu ziyaretin de Kürt halkı ve kadınların direnişi sonucu gerçekleştiğini vurguladı. CPT’nin yayınladığı raporun eksik olduğuna işaret eden Ruken, devamla şunları belirtti. “CPT değerlendirme yaptı veya tespit etti işkence var. Yanındaki arkadaşlarıyla haftada sadece üç saat görüşmesi, günün altı saatinden fazla tek başına hücrede kalması bu ve bunun gibi ceza infaz hukukuna ilişkin yaptığı değerlendirme ve tespit tabi ki önemlidir. Fakat bu değerlendirme sadece tespitten ibarettir, tespitten ibaret olmaması gerekiyor.
Kamuoyunun, Kürt halkının, kadınların ve halkların beklentisi CPT’nin kendi kurumunun ciddiyeti ve sorumluluğu düzeyinde bir tavrın sahibi olmasıdır. İmralı adası uluslararası bir hukuka da bağlıdır çünkü İmralı’da aslında geliştirilen tecrit uluslararası alanda geliştirilen politikanın sonucudur. Bu yönüyle CPT’nin yaptığı değerlendirme ve tespitler de tavsiye niteliğini geçmelidir. Sadece noter görevini görmemelidir, yani işte bunlar bunlar var halk bunu bilsin, fakat bunun ötesinde halkların bir beklentisi var. Bunun ötesinde kadınların istek ve talepleri var, bunun ötesinde bir yaklaşıma, çözüme ihtiyaç var.
CPT RAPORU IŞIĞINDA ADIM ATILMALI
Gelinen aşamada CPT’nin yaptığı bu değerlendirmeyi önemli bulmakla birlikte, kurumun sorumluluğu, ciddiyeti temelinde bir adım atılması gerekiyor. Bu yönüyle Önder Apo üzerinde gelişen tecrit, izolasyon ve işkence sistemi 21 yılını bitirdi ve 22. mücadele yıldönümündeyken bunun karşısında elbette kadınlar olarak, halk olarak, kadın hareketi olarak daha fazla mücadeleyi yükseltmek, daha fazla Önder Apo üzerindeki tecridi kırma amaçlı çeşitli çalışma ve kampanyalar yürütüldü, mücadeleyi daha fazla yükseltmek gerekiyor.
Tabi Önder Apo üzerindeki tecridi de soykırım temelinde geliştirilen bir tecrit olarak değerlendirmek gerekiyor. CPT’nin de aslında dediğim gibi tavsiye niteliğini geçmesi gerekiyor, noter görevi görmemesi gerekiyor, çözüm odaklı, çözümü içeren bir adımın atılması gerekiyor. İşkence ve tecridin kaldırılması gerekiyor. Önder Apo’nun en temel insani hak olan aile görüşmesini bile yapamamaktadır, en temel insani hak olan kendi avukatlarıyla uzun yıllardır görüşememektir, kısacası İmralı adasında hak ve hukuktan bahsetmek mümkün değildir. Hak ve hukuk bitmiştir, demokrasi bitmiştir, hukuk rafa kaldırılmamıştır, hukuk tasfiye edilmiştir.
Halkların lideri olan, insanlığın mücadelesine öncülük yapan Önder Apo’ya yönelik tecrit halklara, Ortadoğu’ya yönelik tecrittir. Kadınlar olarak da bu tecridi hiçbir zaman zaten kabul etmedik, bunun karşısında da eşsiz bir mücadelenin sahibi olduk, bundan sonra da olmaya devam edeceğiz.”
LEYLA AGIRÎ’NİN İNTİKAMINI KÜRDİSTAN’I ÖZGÜRLEŞTİREREK ALACAĞIZ
Medya Savunma Alanlarına yönelik yapılan bir hava saldırısı sonucu şehit düşen Yürütme Konseyi üyesi Leyla Agirî’yi anan Zerin Ruken, “Leyla arkadaşın mücadele anısına bağlılığın bir gereği olarak Leyla arkadaş şahsında, Heftanin şehitleri şahsında bütün şehitlerimizi anıyorum. Mücadelelerine bağlılık sözümüzü yineliyorum. Leyla arkadaş çok uzun yıllara dayalı Özgürlük Hareketi’nde, Kadın Hareketi mücadelesinde her türlü görev ve sorumluluğu yapmış kadın devrimci, bir militandı. Özgürlüğe sevdalı bir kadın yoldaştı. Anılarına bağlılık, özgürlük ütopyalarına bağlılık, gerçekleştirmek istedikleri hayallerine bağlılık çerçevesinde mücadelesini daha fazla yükselteceğiz.
Ne kadar yönelimler olursa olsun, ne kadar bizi katletseler de asla kadınlar özgürlük duruşundan, Özgürlük Mücadelesinden vazgeçmeyecektir. Çünkü heval Leyla da her şart ve koşul altında kadın özgürlük mücadelesini yürüten bir kadın yoldaştı. Önderliğimizle doğru sözleşen, Önderliğimizin iyi bir öğrencisiydi. Leyla arkadaş ideolojik örgütsel olarak, entelektüel birikim olarak kendini yetiştirmiş bir yoldaştı. Bir kadın devrimci, bir militandı. Gerçekten bir inşa kişiliğini yakalamış bir kadın arkadaştı. Duruşu, katılımı, mücadelesiyle, halkı örgütlemesiyle güçlü özellikleri olan, halk örgütlenmesinde, toplumsal mücadelede, askeri ve siyasi mücadelenin tümünde aslında Önderliğin paradigmasını kavramış, paradigmasal bir duruş sergileyen bir kadın yoldaşımızdı. Bu açıdan özlemleri, hayalleri olan özgür Kürdistan, demokratik Ortadoğu’yu gerçekleştirme sözümüzü bir kez daha burada yineliyorum.
Elbette öfkeliyiz, elbette mücadelesini yükseltme konusundaki kararlılığımızı belirtirken Leyla arkadaşın intikamını almak eylemle olacaktır. Leyla arkadaşın intikamını almak örgütlenmeyle olacaktır. Leyla arkadaşın intikamını almak özgür Kürdistan’ı gerçekleştirmekle olacaktır. Demokratik özgür yaşamı inşa etmekle olacaktır. Demokratik ulus paradigmasının inşasını dört parça Kürdistan’da mutlaka ama mutlaka başaracağız. Bu yönüyle son aylarda özellikle şehit düşen yoldaşlarımızın şahsında tüm devrim şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyorum. Kasım yoldaş hakeza aynı durumda.
Bu arkadaşların mücadele duruşları, özgürlük duruşları, halka bağlılıkları, Önder Apo’ya bağlılıkları gerçekten inanılmaz derecede bir düzey taşıyordu. Bu insanların bağlılığı, bu arkadaşların, bu şehitlerimizin bağlılığı gereği de biz özgür Kürdistan’ı, demokratik ulusu tüm Kürdistan parçalarında inşa edeceğimizi belirtmek istiyorum. Bu açıdan da çok korkunç bir hava saldırısı sonucunda şehit düşmesini elbette bunu da soykırım saldırılarının bir parçası olarak ele alıyoruz. Bu yönüyle Leyla arkadaşın mücadele duruşunu, tüm Kürdistan parçalarında kadın devrimini gerçekleştirme, özgür yaşamı inşa etme konusundaki iddia ve kararlılığımızı bir kez daha burada belirtmek istiyorum” şeklinde konuştu.
TECAVÜZ VE İŞGAL SALDIRILARI PLANLIDIR
Kadına yönelik cinayet ve tecavüz saldırılarının Güney Kürdistan’ı işgal saldırılarıyla bağlantısını kuran KJK Koordinasyonu üyesi Zerin Ruken konuşmasını şöyle sürdürdü: “Kadınlara dönük saldırılar dört parça Kürdistan’da geliştirilen saldırılardan bağımsız ele alınamaz. Her şeyden üç parça Kürdistan’da işgal, ilhak ve soykırım saldırıları her bir Kürdistan parçasında giderek derinleşmektedir. Bu açıdan da PKK’ye dönük komple imha ve tasfiye politikalarının derinleştiği bir dönemden geçerken tabi ki halkımız, gerilla herkes topyekûn bir direnişle bu imha ve inkar konseptine bir karşılık vermektedir. Büyük bir direniş geliştirilmektedir.
Elbette PKK’ye dönük bugünkü gelişen soykırım saldırıları biraz da olsa niteliğini değiştirmiş durumdadır. Yani bir değişiklik arz ediyor şu anda. Nedir bu değişiklik? Üç parça Kürdistan’da Rojava, Bakur ve Başur’da işgal, ilhak ve neo Osmanlıcılık temelinde gelişen soykırım saldırıları niteliğini değiştirerek devam etmektedir. Daha da faşistleşen bir devlet gerçeği var. Bu anlamda bugünkü işgal saldırıları ve kadınlara dönük geliştirilen saldırıları 12 Eylül saldırıları gibi ya da 90’lardaki saldırılar gibi ifade edemeyiz. Yani bunu çok fazla aşan bir durum söz konusudur. Soykırım saldırıları temelinde bir yönelim söz konusudur. Elbette şu an gelişen saldırılar soykırım, ilhak ve işgal temelinde yürütülmektedir.
PKK MÜCADELESİ KADIN MÜCADELESİDİR
Buna paralel sizin başta sorduğunuz soruya gelmek gerekirse, işgal temelinde kadına yönelik saldırılar da soykırım saldırılarının bir parçası olarak gelişmektedir. Kadın katliamları, tecavüz ve cinayetler bir özel savaş konsepti çerçevesinde gelişmektedir. Bu anlamda Kürt kadınına dönük bu tecavüz saldırıları işgal konseptinin, imha ve tasfiye konseptinin de bir parçasıdır. Bu yönüyle soykırımın bir parçası olarak değerlendirebiliriz. Tabi bu tecavüzleri sıradan ele alamayız. Normal bir olay gibi ele alamayız.
Normal bir durum söz konusu değildir. Özel savaş konsepti temelinde, bir planlama dahilinde gelişen bir saldırıdır. Bu yönüyle kadınlara dönük gelişen saldırıları değerlendirirken esasta yönelim ne üzerine gelişmektedir? Özgür kadın duruşuna dönük, örgütlü kadına dönük bir saldırı var. Mücadeleye odaklanan kadına dönük bir saldırı var. Demokratik siyaset alanında mücadele yürüten kadınlara dönük bir saldırı var. Faşizme, soykırımcılığa, erkek egemenliğine karşı duran kadına bir saldırı söz konusudur. Şöyle değerlendirebiliriz; bir özel savaş yöntemi olarak devrededir.
Burada AKP-MHP-Ergenekon faşist yönetiminin büyük bir özel savaş yöntemi olarak devreye koyduğu için şunu söyleyebiliriz; özel savaş odalarında çok fazla kafa patlatıldığını görebiliriz. Terör masalarında çok büyük kafaların patlatıldığını görebiliriz. Bu anlamda Kürt halkına dönük geliştirilen saldırılarının büyük bir bölümü Kürt kadınlarına dönük yapılmaktadır. Bunun startını çete başı Süleyman Soylu ifade etti. PKK mücadelesinin yarısından fazlasını kadınlar yürütüyor, PKK bir kadın mücadelesidir dedi. Belki de bu çete başının hayatında söylediği tek doğru söz budur. Gerçekten böyledir, PKK mücadelesi kadın mücadelesidir. PKK’nin büyük bir bölümünü kadınlar yürütmektedir. Kadınlar büyük bir emek vermektedir. Toplumsal alanda da böyledir, siyasi ve askeri alanın hepsinde de böyledir. ”
KÜRT KADINLARI SALDIRILARA ÖZ SAVUNMASINI GELİŞTİRMELİ
Kürt kadınlarının, özel savaş saldırılarına, katliam ve tecavüzlere yönelik cevap verecek güçte olduğunu kaydeden KJK Koordinasyonu üyesi Zerin Ruken, “Kürt kadınlarının, Kürt halkının hiçbir zaman değerleriyle kimse oynayamamıştır. Kimse bu kültürünü bozamamıştır. Hiçbir şey Kürt halkını kendi değerlerinden uzaklaştıramaz. Kürt kadınlarını tecavüzü ve cinayeti geliştirmekle susturabileceklerini mi düşünüyorlar? Kürt kadınlarını mücadeleden geri duruma düşürebileceklerini mi düşürüyorlar? Ya da bu mu hesaplanıyor? Kesinlikle yanılıyorlar. Kürt kadınları artık hiçbir biçimde evlerinde oturacak düzeyde değildir.
Kürt kadınları Önder Apo’nun paradigmasıyla politikleşen ve örgütlenen bir gerçekliktedir. Siyasi ve askeri alanda kendisi örgütlenen bir kadın duruşu söz konusudur. Bu anlamda tecavüz olaylarıyla kadınlık onurlarına bir dokunma söz konusudur. Onurlarıyla oynamak isteniyor. Kürt halkı hiçbir zaman kendi onuruyla oynanmasını kabul etmedi, etmeyecektir de. Bu açıdan her bir tecavüz olayına karşı Kürt kadınları başta olmak üzere, Kürt gençleri başta olmak üzere, Kürt halkı başta olmak üzere öz savunmasını geliştirebilmelidir.
Toplum kesinlikle zaman geçmeden cezalandırabilmelidir. Tecavüzcünün cezasını verebilmelidir. Bu açıdan AKP-MHP-Ergenekon faşist rejimi nasıl bir süreçte bu tecavüz olaylarını gündeme koydu çok bilinen bir durumdur. Pandemi süreci ile beraber yüzlerce çeteci ve hırsızı, gaspçıyı dışarı saldı. Bugün bu çetelerle beraber kadına dönük gelişen şiddet olayları artmış durumdadır.
AKP BİR TECAVÜZCÜ REJİMİDİR
İstanbul sözleşmesinin de aslında bu kadar tartışmaya girmesi geri adım atacağız tartışmasının da özünde bu vardır. Çünkü İstanbul sözleşmesinin özeti nedir? Aile içindeki kadını şiddetten koruma erkek ve kadın arasındaki eşitliği sağlamadır. Uluslararası alanda da bir bağlayıcılığı vardır. AKP faşist rejimi bir tecavüzcü devlettir. Ordusu tecavüzcü bir devlettir. Ordusu çürümüşlüğü yaşamaktadır. Bundan dolayı kadınlara dönük bu kadar tecavüz olayları boy göstermektedir. Esasta Türk devletinin ordusunun içerisinde yaşanan bu çürümüşlük, yaşanan bu psiko-nevrotik durum aslında AKP-MHP faşist rejiminin yönetim tarzını ifade etmektedir.
Bu anlamda kadınlara dönük geliştirilen bu tecavüz olayları kesinlikle tesadüf değildir ve toplumda bir şeyi başarmak istiyorsanız önce kadınları vurun, susturun denilmektedir. Kürt halkının mücadelesinde de en fazla Önder Apo’nun paradigmasıyla beslenen Kürt kadınları olduğundan dolayı susturulmak istenmektedir. Gençlere dönük çok ciddi bir yönelim söz konusudur.
Toplumda kadınlara, gençlere ve çocuklara dönük ciddi bir şiddet durumu söz konusudur. Kadınlara dönük tecavüz söz konusudur. İpek Er’e tecavüz eden Musa Orhan serbest bırakıldı. Topum bunu asla kabul etmez. Bu, AKP’nin çürümüşlüğünü, vicdansızlığının, bitmişliğinin ifadesidir. Bu anlamda kadınlar Musa Orhan’a cezasını kesinlikle verecektir. Asla tecavüze boyun eğmeyecektir. AKP-MHP devletine boyun eğmeyecek, sessiz kalmayacaktır. Elbette gelişen bir direniş var. Bunun daha fazla çoğalması gerekiyor” ifadelerini kullandı.
ÖZEL TECAVÜZCÜLER YERLEŞTİRİLİYOR
Tecavüz politikası ile örgütlü kadının hedef alındığına dikkat çeken Zerin Ruken, “Bu tecavüz olayıyla geliştirilmek istenen örgütlü kadın iradesini kırıp, toplumu teslim alma istemidir. Kürt halkının iradesini kırmaya dönüktür. Kürt halkının bütün kutsallarına saldırıldı. Gerilla mezarlarına saldırıldı. Batman’da, Muş’ta, Van’da benzer olaylar AKP-MHP faşizminin eliyle yaşatılıyor.
AKP-MHP-Ergenekon faşist rejimi özel tecavüzcü yetiştirmektedir. Bundan dolayı da bu rejim bir tecavüzcü ordu, tecavüzcü devlettir. Türk devletinin adı bundan sonra böyledir. Yönetim tarzı olarak Kürt kadınlarına, Kürt halkına, devrimci, demokratik kesimlere yönelimi bu temelde olmaktadır. Bu da soykırım girişiminin somut bir ifadesidir. Soykırım daha nasıl yaşansın? Bütün kutsallarına bir saldırı söz konusudur.
Bütün varlığı tehlike altındadır. Gelişen bu şiddet olaylarını, kadın katliamlarını biz işgal savaşıyla, girişimiyle ele alabiliriz. Sadece Kuzey Kürdistan’da tecavüz olayları yaşanmamaktadır. Bugün Serê Kanî’de, Afrin’de, Gire Spi’de benzer durumlar vardır. Bunlar planlıdır. Bu anlamda hem Rojava Kürdistan’a dönük AKP-MHP faşizminin işgalci yönelimleri devam etmektedir hem de Başur’da da aynı durum devam etmektedir” diye belirtti.
GÜNEY’İ İŞGAL SADECE PKK’YE KARŞI DEĞİL
Başur’da da kadın intiharların ve kadına yönelik şiddetin çok fazla olduğunun altını çizen Zerin Ruken devamla şunları kaydetti: “Şimdi biz bu gelişen intihar vakalarını, şiddeti KDP politikasından bağımsız ele alamayız. Bu anlamıyla kadına dönük geliştirilen şiddet aslında her yerde yaşanmaktadır. AKP-MHP-Ergenekon faşizminin, Türk MİT’inin özel bir örgütlenmesi olarak dört parça Kürdistan’da bu strateji yürütülüyor. Bunun karşısında Kürt kadınları her yerde direnmektedir. Türkiyeli ve dünyadaki kadınlar kabul etmiyorlar. Bu anlamda aslında gelişen bu tecavüz durumları 21. yüzyılın karakterini değiştirmek istemektedir. Bu temelde kadınlara dönük bir yönelim söz konusudur.
Başur işgali de, Bakur Kürdistan’ına dönük gelişen durum da bütünlüklü bir soykırımdır. Bu anlamda Başur’da 15 haziran ile daha fazla boyutlanan işgali şöyle değerlendirebiliriz. Güney Kürdistan’a dönük işgal sadece PKK’ye geliştirilmemiştir. Bunu böyle değerlendirmek büyük bir gaflet olur. Bu anlamda aslında Başur’e Kürdistan’ın tüm kazanımlarına karşı bir saldırıdır. Bu anlamda Türkiye devleti gerçekten bir tecavüzcü devlettir, terörist bir devlettir. Bundan dolayı da Kürtlerin kazanımları dünyanın neresinde varsa orada düşmanlık yapmaktadır.
Dünyada Türk devleti Kürtlere düşmanlık yapmada birincil konumdadır. Bu anlamda Başur’a yapılan işgali sadece PKK’ye dönük algılamak gerçekten de büyük bir komploya imza atmak demektir. Bu açıdan da KDP’nin de bu saldırıda TC ve ABD ile bir ittifak halinde olduğunu belirtebiliriz. Kürt halkı bunu asla kabul etmeyecektir. Başur halkımız bunu asla kabul etmeyecektir.
PKK VAR OLDUĞU İÇİN GÜNEY KÜRDİSTAN KAZANIMLARI AYAKTADIR
Türk devletinin üslerinin olması bir işgale onay vermek anlamı taşıyor. Her gün TC’nin medya savunma alanlarına yaptığı hava saldırılarında arkadaşlarımızın şehit düşmesinde kimin elinin olduğunu artık düşüneceğiz. KDP elbette istihbarat sağlıyor. Güney Kürdistan halkına bu durum sorulsa asla kabul etmediğini göreceğiz. PKK’ye dönük geliştirilen bir saldırı olarak ifadelendirmek kendini kandırmaktır. Türk devleti tüm Kürtlere düşmandır. KDP şunu mu düşünüyor? “PKK imha olacak, ben dört parça Kürdistan’a hakim olacağım.” Böyle bir şey olamaz, böyle bir şey yoktur. PKK var olduğu için KDP bugün vardır.
PKK var olduğu için güney Kürdistan kazanımları ayaktadır. Güney Kürdistan diye bir şey bırakmadılar ki! Böyle bir bölüm mü kaldı? Her tarafı işgal altında. Biz Kürt kadını olarak güney Kürdistan’da Türk MİT’inin cirit attığı kadar dolaşamayız. Bir Kürt evladı o kadar rahat gidip dolaşamıyor. Tevgera Azadî’nin bir temsilcisi ufak bir açıklama yaptığı için günlerdir haber alınmamaktadır. Kısacası KDP’nin ne kadar alakası var? Ne kadar Kürt politikası seyrediyor, ne kadar Kürtlere sahip çıkıyor gerçekten tartışmalık bir durumdadır. KDP bu tutumuyla kendisini bitiriyor. Bugüne kadar gelişen bütün saldırılarda her zaman şunu düşündük; ulusal birliğe önem verdik. Kadın hareketi olarak da biz bunu sürekli önemsedik. Türk devletinin bu saldırıları karşısında ulusal birlik çağrılarımız gelişti. Bu anlamıyla KDP içine girdiği bu tehlikeli tutumdan vazgeçmeli, Kürt halkına karşı sergilediği tutumu da değiştirmelidir.
PKK dört parça Kürdistan’da Önderliği ile, paradigması ile büyük bir zihniyete sahiptir. Siayasal, kültürel anlamda, özsavunmasıyla her tarafta örgütlendirilmiş büyük bir harekettir. Bu anlamda ulusal birlik temelinde KDP tutumunu derhal değiştirmelidir. Bu yönüyle Başur’da kadınlara yönelik gelişen saldırıları biz işgal konseptinin saldırılarının bir parçası olarak değerlendirebiliriz. Esas olarak 21. yüzyılda soykırımın bir parçasıdır. Başure Kürdistan’da bu böyledir, Rojava Kürdistan’da da bu böyledir. Bakure Kürdistan’da da bu durum bu temelde gelişmektedir. Bu yönüyle aslında Başure Kürdistan’daki işgal saldırıları ile gelişen bu duruma, bu savaşa Kürt halkı büyük bir direnişle cevap vermektedir. Her şeyden önce KDP’nin kendi bu tutumundan vazgeçmesi gerekiyor. Yani ABD ve TC, KDP’nin ortak anlaşması üzerinden PKK’yi imha edeceğim, 4 parça Kürdistan’ı da ben yöneteceğim, yürüteceğim demek büyük bir gaflet ve yanılgıdır. Kesinlikle Kürt halkı bunu asla kabul etmeyecektir. PKK’nin en fazla zayıflatma noktasında plan vardır ancak bunu bile yapamayacaklardır. Çünkü PKK artık ne doksanlar sürecindeki bir PKK’dir, ne de 12 eylül sürecindeki bir PKK’dir.
PKK 4 parça Kürdistan’da örgütlenmiş, siyasal, toplumsal, diplomatik ve askeri anlamda her yönüyle örgütlenmiş bir halk gerçekliğine kavuşmuş bir siyasal harekettir. Milyonların iradesine mâl olmuş, Önderliğin paradigmasıyla yayıldıkça Hegemonik güçlerin korkusu elbette büyümektedir. KDP’nin de aslında en büyük korkusu budur. Güney Kürdistan’da misafir olan aslında PKK değildir, Türk devletidir. Gitmesi gereken Türk devletidir. Burada bir gün bir saat bile kalmaması gereken TC’nin faşist, tecavüzcü ordusudur, MİT’idir.”
DEMOKRATİK MODERNİTE GERİLLASI YENİLMEZLİĞİNİ İSPATLAMIŞTIR
Türk devletinin Heftanîn’e yönelik saldırılarını ve gerillanın direnişini de değerlendiren KJK Koordinasyonu üyesi Zerin Ruken “Heftanin’de görkemli bir direniş var. Gerçekten 3 ayı bulan bir direniş söz konusudur. Türk devletinin ordusu bunun karşısında şaşırmış durumdadır. Hatta kimi psikolojik durumlar söz konusudur. Hatta askerlerin savaşmak istemediğine, kiminin elini kestiği vb. değerlendirmeler var. Bu açıdan Heftanin direnişinde her şeyiyle mücadele eden, her şart ve koşul altında mücadele eden YJA-STAR ve HPG gerillalarını ben kadın hareketi adına selamlıyorum. Geliştirdikleri üstün başarılarından dolayı dört parça Kürdistan’ın öz savunma ordusu olduklarını bir kez daha ortaya koydular. Kat be kat Kürt halkının güveni artmış durumdadır.
Güney Kürdistan halkı büyük bir hayranlıkla bunu izlemektedir. Sadece bu da değil, katılımlar söz konusudur. Bu açıdan tabi ki kadın gerillaların Heftanin’deki direnişi Nucan arkadaşların direnişi sürekli ifadelendirilmesi gereken bir direniştir. Yine Zelal ve Rüstem arkadaşlar da böyledir. Bu açıdan bu arkadaşların direnişi büyük bir öncülüğe imza attı. Tarihe böyle nakşettiler. Bu yönüyle aslında şunu söyleyebiliriz. 21. yüzyılın gerillası aslında Demokratik Modernite gerillasıdır. Bu gerilladır bugün rol oynayan. Demokratik Modernite gerillasının rolü büyüktür.
Taktik yaratıcılıkla, büyük bir tempoyla, her türlü tekniğin karşısında büyük bir insan iradesiyle büyük bir performans göstermektedir. Türk devletinin şaşırmışlığını da burada görmek gerekiyor. Büyük hayallerle geldiler, medyasıyla, ordusuyla dünyayı yıktılar ancak şimdi bir balon gibi Heftanin direnişi karşısında söndüler. Bu anlamda YJA-STAR gerillalarının aslında hareketimiz içinde 40 yıllık mücadeleyi geçen bir direnişi söz konusudur. Büyük bir askeri deneyime sahip, dünyanın aslında en uzun ve tecrübeli gerilla ordusudur.
DAĞLARA GELMEK ÖZGÜRLÜĞE SAHİP ÇIKMAKTIR
Kadın hareketi olarak elbette ki sadece kadın hareketi açısından değil, 4 parça Kürdistan’a, Ortadoğu halklarına bu eşsiz direnişlerinden dolayı herkes büyük bir sevgi ve saygıyla büyük bir moral ve motivasyon almış durumdadır. Özgürlüğün garantisi, özgürlüğün kaynağının gerilla olduğunu bir kez daha görmüş oluyoruz. Önderlik ilk 15 Ağustos’u Heval Agit şahsında değerlendirirken aslında ne varsa gerillacılıkta vardır, eğer siz önce gerillacılığı tasfiye ederseniz her şeyi tasfiye edebilirsiniz. İşte bugün gerilla direndiği için halk daha fazla direniyor.
Gerilla direndiği için Heftanin’de özgürlüğün, Demokratik Konfederal sistemin, Demokratik ulusun inşasının öncülüğünü yaparak direnişi geliştirmektedir. Bu anlamda Heftanin direnişi 21. yüzyılın gerillacılığının performansıdır. Bu yönüyle kadın hareketi olarak büyük bir güç kaynağımızdır. Toplumsal alanların bu temelde direnişi beslemesi temelinde gerilla duruşuyla, Heftanin direnişiyle paralel 4 parça Kürdistan halkımızın, kadınların da bu direnişi daha fazla desteklemesi gerekiyor.
Biz savaşan, her gün bedel, şehit veren bir hareket pozisyonundayız. Bu yönüyle kadınlar olarak YJA-Star ordumuzu daha fazla büyütüp gerilla alanlarına akmalıyız. Dağlara gelmek özgürlüğe gelmek, özgür kadın duruşuna sahip çıkmaktır. Dağlara gelmek tecavüzcü orduya hayır demektir. Tecavüz olaylarını, kadın katliamlarını durduruyoruz demektir. Bu yüzden bundan sonrası için de daha fazla gerillayı büyütmek açısından Heftanin direnişine paralel olarak gerillaya daha fazla katılmalıdır” şeklinde konuştu.
21. YÜZYIL KADIN YÜZYILI OLACAK
KJK Koordinasyonu üyesi Zerin Ruken, Kürt Halk Önderi Öcalan’ın, ’21. Yüzyıl kadın yüzyılı olacak’ tespitinden yola çıkarak kadın özgürlük mücadelesinin kazanımlarına vurgu yaptı. Devrimci kültürel kazanımları koruma çağrısında bulunan Zerin Ruken, “21.yüzyılın karakteri kadın eksenlidir. Önderliğin 21.yüzyıl kadın yüzyılı olacaktır tespitin aslında şöyle anlamamız gerekiyor. 21. yüzyılın karakteri cins mücadelesi ve kadın özgürlük çağı olacaktır. Bu karakterden dolayı kadın özgürlüğü diyoruz. O halde ideolojisi de kadın kurtuluş ideolojisidir. Bu yüzden kadına dönük gelişen saldırıları, kadın örgütlü mücadelesine gelişen yönelimleri de bu bağlamda değerlendirirsek, 21. yüzyılın nasıl bir yüzyıl olduğunu Önderlik tanımlarken kadın öncülüğünde bir yüzyıl olarak tanımladı.
Eril aklın bu karakteri değiştirme konusunda da ciddi bir saldırısı söz konusudur. Buna eril aklın mahşer çağı diyebiliriz. Bu kadar ciddi bir soykırım saldırısı var, bu kadar bu yüzyılı değiştirme eksenli gelişen saldırıyı böyle okumak gerekiyor. Bu anlamda kadın özgürlüğüne karşı gelişen, ona odaklanan bir yüzyılı tam tersine çevirmek, karakterini değiştirmek istiyor. 21.yüzyılın temel hedefleri ve amaçları kadın özgürlüğüdür. 21. yüzyılda aslında aşılan huşular vardır. Ulus devletlerin aşılması, yaşanan kriz ve kaoslardır, savaşlardır bu salgın süreciyle beraber gördük bir ekolojik yıkım ile karşı karşıyayız.
SALDIRILARIN ODAĞINDA KADIN KAZANIMLARI VAR
Yeni bir egemenlik anlayışı inşa edilmek istenmektedir. Ciddi bir ekonomi durumu söz konusudur. Ciddi bir talan var, ciddi bir yolsuzluk var. Tüm bunlardan hareketle 21. yüzyılın aslında bütün bunların karşılığında konulması kadın karakterinin olması önemlidir. Ciddi bir savaş söz konusudur. Çünkü eril aklın egemenlikli sistemin ulus devlete sarılma durumu söz konusudur. Ulus devletlerin yaşadığı ciddi bir çıkmaz söz konusudur.
Bunun karşısında Önderlik kadın eksenli bir demokratik moderniteyi ifadelendirirken ciddi ekolojik yıkımın, doğa tahribatının farkındadır ve yeniden bir dizayndan geçirmektedir. 2019’un bitimine doğru kadın dansı söz konusu oldu. Bunun hemen ardından şimdiki gelişen kadına dönük şiddet ve saldırılar elbette bu yüzyılın karakterine dönüktür. Kadınlar 21. yüzyılın karakterini daha fazla örgütlemek, daha fazla evrensel düzeyde bir örgütlülüğe kendisini kavuşturmak temelinde örgütlenme durumları da söz konusudur.
Buna karşı da eril aklın saldırısı söz konusudur. Bu saldırının odağında da kadının devrim ve kültürel kazanımları vardır. Bu yönüyle kadınlar örgütlü birlikteliğini geliştirerek bu yüzyılın karakterini yaratıyor. Bu anlamda eril aklın mahşer çağına çevirdiği bu yüzyılı kadınlar karşılarken, kadın özgürlüğü temelinde, cins mücadelesi ekseninde özgürlüğü, toplumu örgütleme, ekolojik bir dünyayı geliştirme, doğa ve çevre yıkımına karşı ekolojik bir dünyayı geliştirme kadınların en fazla örgütleyeceği alanlar olmaktadır.
ÖNDER APO’NUN PARADİGMASINA SAHİP ÇIKMALIYIZ
Erkek zihniyetinin yüklenimi daha fazla bu temelde olmaktadır. Saldırılarını böyle okumak gerekiyor. Bu yönüyle bunlar da soykırım saldırılarıdır. Fakat evrensel çapta kadınların gelinen aşamada daha güçlü bir örgütlenmeye, daha fazla buluşmaya, konfederal sistemde aslında kadınlar olarak kendimizi daha fazla örgütlediğimiz bir döneme girmiş bulunuyoruz. Bu yönüyle Rojava Kürdistan’daki kazanımları sadece kadın kazanımları olarak değerlendirmiyoruz.
Elbette Önder Apo’nun paradigması ile yeşeren bir devrim, kadın eksenli gelişen bir devrim ancak Kürt kadınlarının dünyaya açılan penceresidir. Dünya kadın devrimi niteliğini taşımaktadır. Dünya kadınları, halkları bu devrime daha çok sahip çıkmaktadır. 21.yüzyılın karakterini biz Rojava Kürdistan’da görmüş oluyoruz. Önder Apo’nun paradigmasının aslında 21. yüzyılda halkların, kadınların paradigması olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Temel kültürel değerlerimiz olarak bunu değerlendirmemiz, paradigmaya sahip çıkmamız gerekmektedir.
Güney Kürdistan’da da biz kadın devrimiyle kazanacağız, işgalci güçleri Kürdistan topraklarından çıkaracağız. Bu yönüyle Başur’da da ulusal birlik ruhuyla her yerde erkek mahşerinin kadına dayattığı soykırım, katliam, şiddet, tecavüz olaylarına 21.yüzyılın kadın özgürlük ideolojisi ile yanıt vereceğimizi düşünüyorum” dedi.
KADIN KIRIMINA KARŞI ÖZGÜR TOPLUMU SAVUNMA ZAMANI
KJK’nin başlatmış olduğu kampanyaya da vurgu yapan Zerin Ruken konuşmasını şu sözlerle sonlandırdı: “Bir süredir başlayan bu kampanyamız Kürdistan parçalarında devam etmektedir. Kadına dönük gerçekleştirilen saldırılar aslında bir kırım niteliğindedir. Kadın kırımı olarak geliştirilmektedir. Biz çeşitli dönemlerde kampanyalar yürüttük. Bugün de bu kampanyanın amacı özgür kadını ve toplumu savunmaktır. Bu yönüyle kadın hareketi olarak her yönlü kadına saldırıya karşı öz savunma hakkımızı kullanmamız gerekiyor.
Kadına dönük gelişen her bir saldırıya karşı toplumun tüm hücrelerinde kendimizi örgütlemek gerekiyor. Önder Apo’ya uygulanan tecrit aslında kadına üzerinde bir kırım olarak geliştirilmektedir. Bu yönüyle Önder Apo’nun özgürlüğü ile kadına dönük geliştirilen soykırım saldırılarına karşı yürüttüğümüz çalışmalar iç içedir. Bu yönüyle de bu kampanya tam da bu soykırım, işgal saldırılarına karşı daha güçlü yanıt olabilecek bir nitelik taşıyor. Gelişen operasyonlar, tutuklamalar, yönelimler söz konusudur. Her parçada bu yönüyle biz mücadelemizi kriminalize eden yaklaşımlara karşı bu kampanyamız şunu hedeflemektedir.
KAMPANYANIN DAHA FAZLA BÜYÜTÜMESİNE İHTİYAÇ VAR
Paradigmamız temelinde kendimizi örgütlemek, demokratik konfederalizmi, kadın özgürlüğünü, öz savunmayı savunmak terörizm değildir. Aslında bunu ters yüz eden gerçekliği kendi mücadelemiz, kampanyamızla ifadelendirmemiz lazım. Bizi terör listesine koyan ulus devletlere karşı bu kampanyamız kimin terörist olduğunu ortaya çıkarıyor. Bu mücadelemizin her türlü kazanımını terör olarak kriminalize eden anlayışa karşı kadın kampanyamızın amaç ve hedefleri alanlarda daha fazla somutlaşmaktadır.
İşgale, savaşa, soykırıma karşı kadın mücadelesini geliştirme kampanyası olmaktadır. Bu temelde zaten geliştirilen bir süreç söz konusudur. 4 parça Kürdistan’da kadına dönük soykırım saldırıları söz konusudur. Yine Zeynep Celaliyan arkadaşa dönük gelişen saldırıları biz nasıl okuyalım? Yine İran’da Kürtçe konuştuğu için cezaevine konulan mamosteyi nasıl okuyalım? Kısacası kadın kazanımlarımıza dönük dünyanın her yerinde, terörize etme yaklaşımlarına karşı bu kampanyamızı yürüteceğiz. Bunu her koşulda, her şart altında yapacağız.
Kampanyamızın daha fazla büyütülmesine ihtiyaç vardır. Bu yönüyle biz önemli tarihsel bir sürecin içinden geçmekteyiz. 21.yüzyılın en temel çalışmaları gerçekten özel savaşa karşı vereceğimiz en büyük çalışma, en büyük umut veren çalışma kadın çalışmalarımızdır. Önderliğin özgürlüğüne daha fazla kilitlenerek bu kampanyanın büyütülmesine ihtiyaç vardır. Önder Apo’nun özgürlüğü kadın hareketinin en temel programıdır. Kadınlara karşı geliştirilen özel savaş konsepti var ve bu uygulanmaktadır. Bu yönüyle her yerde Leyla Agirî’lerin özlemlerine cevap olmada, özgür yaşamı yaratma temelinde mücadelemizi yükseltmeye çağırıyorum.”