ÖZEL – Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın Avukatı: Ağırlaştırılmış İnfaz Rejimi’nin hiç bir hukuki dayanağı bulunmamakta

İSTANBUL – Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın Avukatı Rezan Sarıca ajansımıza verdiği röportajda İmralı’da geliştirilen Ağırlaştırılmış İnfaz Rejimi’nin hiç bir hukuki dayanağı bulunmadığını belirterek tecridin 21 yıldır işkence sistemi olarak ısrarla uygulandığını dile getirdi. Rezan Sarıca 27 Nisan’dan bugüne Halklar Önderi Abdullah Öcalan’dan hiçbir haber alamadıklarına değinerek Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın “benim siyasetim yaşatma siyasetidir” “bizler umudu büyütüyoruz”  sözlerinin etkisi halen devam ettiğini ve 7 maddelik demokrasi deklarasyonu ve “koşullarım sağlanırsa bir haftada bu sorunu çözerim” sözlerinin güncelliği ve geçerliliği halen koruduğunu vurguladı.

Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın Avukatı Rezan Sarıca ile yaptığımız röportajın tamamı şöyle;


Öncelikle Kürt Halk Önderliği üzerinde 21yıldır ağırlaştırılmış tecrit sisteminin dayanakları nelerdir? Neden bu şekilde bir tecrit uygulanıyor? Evrensel hukuk kuralları neden İmralı Tecrit Sistemi için uygulanmıyor?

İmralı Tecrit Sistemi genel anlamı ile 15 Şubat 1999’dan bugüne özelde Sayın Öcalan şahsında genelde de Kürt Halkının tamamına uygulanan sistemin adı. Nasıl ki 15 Şubat 1925 yılından sonra Şeyh Sait şahsında Kürtlere karşı geliştirilen Şark Islahat Sistemi varsa bugün de İmralı Tecrit Sistemi uygulanmakta.

Bu sistemde hukuk bir kılıf olarak vardır ancak bu hukuk evrensel hukuk ölçülerine dayanmadığı gibi egemen güçler tarafından da bağlayıcı olarak kabul edilmemektedir. Hukuksuzluğun ve keyfiyetin hukuku da diyebiliriz buna.

Bu kapsamda çok geniş bir cevabı hak eden sorunuza kısaca bu şekilde cevap verebiliriz. Çoğu zaman fiili olarak yürütülen İmralı’da geliştirilen Ağırlaştırılmış İnfaz Rejimi’nin dayanağı zaman zaman yasa veya mahkeme kararı da olsa gerçek anlamda  bir hukuki dayanağı bulunmamaktadır. Zaten AİHM’de bu rejimin işkence kapsamında olduğu ve mutlaka değiştirilmesi gerektiği yönünde çok açık bir kararı bulunmaktadır. Bu karar da Türkiye tarafından uygulanmadığı için Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin gündemindedir. Ancak İmralı Tecrit Sistemi’nin esas mimarı olan uluslararası sistem güçleri ve siyaset dengesini esas aldığı için dosya sürüncemede tutulmaktadır.

CPT’nin İmralı Raporu’nu bu kadar geç yayımlamasının nedeni nedir? Mevcut siyasi süreçle bir bağlantısı var mıdır? CPT’nin raporu Türkiye’nin izniyle yayımladığı iddiaları var. Siz bu konuda neler söyleyebilirsiniz?

CPT’nin yani Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’nin herhangi bir izin almaksızın cezaevlerini izleme ve denetleme yetkisi bulunmaktadır. Bu yetkinin kaynağı isminden de anlaşılacağı üzere işkenceyi önleme amaçlıdır. CPT’nin kurucu sözleşmesinde raporların yayımlanma şartı üye devletlerin onayına bağlı tutulmuştur. Bu durumu biz CPT’nin yapısal sorunu olarak görüyoruz.  İşkence karşısında yeterli düzeyde mücadele yürütülemediğinin insan hakları mücadeleleri sonucunda açığa çıkmış olmasından dolayı Avrupa Konseyinin de gündemine zaman zaman bu konu gelmişti ama daha ileri bir adım atılabilmiş değildir.

Ancak buna rağmen üye devletin raporların gereklerini yerine getirmemede ısrar etmesi durumunda onay almadan kamuoyuna duyuru şeklinde açıklama yetkisi de vardır.

2019 İmralı ziyareti de izin alınmadan gerçekleşmiş ancak bu ziyaret sonrası ortaya çıkan rapor, üye devlet olan Türkiye’nin onayıyla yayımlanmıştır. Bu olağan süreçlerde uygulanan bir prosedürdür. İmralı özelinde baktığımızda ise olağanüstü halin 21 yıldır işkence sistemi olarak ısrarla uygulandığı bir durum söz konusudur. CPT’nin bu ziyareti hatırlanacağı üzere açlık grevleri ve ölüm oruçlarının en kritik aşamasında kamuoyu baskısı sonrasında gerçekleşmişti. Bu nedenle CPT’nin olağan prosedürler yerine ısrarla uygulanan işkence sistemine karşı üye devletin onayını beklememeliydi. Zira CPT kurucu sözleşmesinde üye devletlerin CPT ile işbirliği yapma zorunluluğu bulunmasına rağmen; gerek tecrit uygulamalarının 21 yıllık bir sisteme büründürülmüş olması gerekse de CPT ziyaret ve raporlarında belirttiği onlarca tavsiyenin yerine getirilmemesinden dolayı beklememesi gerektiğini düşünmekteyiz.  Bu istem devam ediyor; ve CPT’nin işkenceyi önleme sorumluluğu devam ediyor.

CPT’nin raporunu yetersiz olduğunu değerlendirenler oldu. Raporun objektif olarak hazırlandığını düşünüyor musunuz. Bu rapor mevcut iktidar üzerinde ne kadar etkili olur. İmralı koşullarını değiştirebilecek bir gücü var mıdır?

CPT’ye dönük eleştirilerimizi az önceki sorunuzda kısmen değinmiştik. Açıklamamızda da bu konuyu geniş bir şekilde değerlendirmiştik. CPT’nin kuruluş amacı işkenceyi önlemektir. AİHM açıkça imralı sisteminin işkence sistemi olduğunu ifade etmişti. CPT de bu durumu raporunda defalarca kez paylaştı. Bu sistem uygulanmaya devam ediyor bu nedenle CPT’nin tercih ettiği dilden, uyguladığı mekanizmalara kadar, daha etkili bir yolu işlemesi gerekmektedir. Başka şekilde kendi kuruluş gerekçesini yerine getiremeyeceği anlaşılmıştır.

Bunun yanında tek başına ne bir raporun ne de bir mahkeme kararının bu kadar kapsamlı bir sistemi tek başına değiştirme yetkisi zaten yoktur. İlgili olan herkes bu sistemin hukuksuzluk ve keyfiyet üzerine inşa edildiğini bilmektedir. Bu sistemi değiştirecek olan tek bir şey vardır; o da insan hakları ve demokrasi mücadelesidir. Sayın Öcalan da 21 yıldır bu mücadeleyi vermektedir. Gerek görüşmelerde gerekse savunmalarında  tüm hukuksuzluklara karşı “biz Kürtlerin hukukunu arıyor Kürtlerin hukukunu inşa ediyoruz” demiştir.

Unutulmamalıdır ki; değişimi sağlayan birçok etkenin yanında en önemli olanlardan biri değişimi istenen şeyin teşhir olmasıdır. Bu ve benzeri rapor ve kararlar da hukuksuzluğun teşhirini sağlamakta ve değişimi kolaylaştırmaktadır. Tartışmasız bir şekilde bunu da sağlayan yine mücadeledir. Bu rapor işkence sisteminin bir kez daha teşhir edilmesi açısından önemlidir. Zira bu rapora konu olan ziyaret de İmralı Tecrit Sitemine karşı verilen mücadele sonunda gerçekleşmişti. Bundan sonrası da yine mücadeleye bağlıdır.

Söz konusu raporda İmralı Sistemi’nin ilk defa bir tecrit sistemi olduğu vurgusu var. Eğer CPT İmralı Sistemini tecrit olarak görüyorsa bu konuda evrensel hukuk yasalarına göre ne gibi adımlar atılmalıdır?

Şuan halihazırda uluslararası hukuk nezdinde İmralı ile ilgili iki çok önemli karar bulunmaktadır. Bunlardan birisi 1999 İmralı yargılamasının adil yargılanma hakkının ihlal edilerek yürütüldüğü karar ıki bu karar hakikatten uzak bir yöntemle dosya üzerinde şekli olarak düzeltilmeye çalışılmış ancak düzelmesi imkansızdır. Diğeri İmralı infaz sisteminin yani ağırlaştırılmış infaz rejiminin işkence yasağının ihlali olduğuna dair karardır. Bu da 6 yıldır Türkiye tarafından gerekleri yerine getirilmediği için Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin gündemindedir. Devam eden ve ihlal kararı alacağımızı düşündüğümüz başka dosyalar da bulunmaktadır.

Bu rapor İmralı tecritinin işkence sistemi olduğunu bir kez daha ortaya koyması açısından önemlidir. Bu konuda uluslararası hukuk açısından CPT’nin bağlı olduğu Avrupa Konseyi’nin Türkiye’ye yaptırım kararları alması gerekmektedir. Açıkladığımız bağlamda evrensel hukuk ölçüleri dikkate alınacak olsa Sayın Öcalan tutukluğunun son bulmasının zamanı hukuken gelmiştir.

İmralı’da devam eden tecrit ve işkence sistemini Kürt halkı yakından takip ediyor; kamuoyunun bilmediği herhangi bir bilgi var mı?

Bildiğiniz üzere biz avukatlar olarak 7 Ağustos 2019’dan beri Sayın Öcalan ile görüşemiyoruz. Sayın Öcalan 2020 yılında sadece iki defa biri 3 Mart yüz yüze diğeri de 27 Nisan’da telefon ile kısıtlı olarak aile ile görüşme yapabildi. Her ikisi de olağanüstü koşullarda biri yangın iddiası diğeri de pandemi nedeniyle kamuoyunun kaygıları ve baskısı sonucu gerçekleşti. Bizler de herkes gibi maalesef 27 Nisan’dan bugüne Sayın Öcalan’dan hiçbir haber alamıyoruz. Bu nedenle sadece bu konu ile ilgili olarak önce Anayasa Mahkemesi’ne sonra da AİHM’e tedbir talepli başvuruda bulunduk. Bunu da kamuoyu ile paylaşmıştık.

Müvekkilinizin Türkiye toplumunda ciddi toplumsal sorunların çözüm kaynağı olduğunu birçok kesim tarafından hem fikir olunan bir konudur, tecrit koşullarının sürdürülmesi ve ağırlaştırılmasının bu durumla bağlantısı var mıdır?

İmralı tecridini çok özet bir şekilde birkaç diyalektik ile ele almak gerekir. Bunlar savaş-barış, kaos-çözüm, darbe mekaniği-demokrasi diyalektikleri. Uluslararası komplonun kendisi ancak tarihte emsali görülmemiş bir şekilde tüm dünya sisteminin seferber olduğu bir şekilde gerçekleşebildi. Sayın Öcalan o zaman kimsenin beklemediği bir şekilde bir hamle yaparak komplonun etkisini zayıflattı. Bununla yetinmeyip savunmaları ile hem dünya sistemini teşhir etti hem de çözüm perspektifini ortaya koydu. Nitekim 7 Ağustos tarihli son avukat görüşmesinde de bu durumu “21 yıldır komploya karşı özgürlük çizgisi ile direniyorum” demiştir.

2019 yılında gerçekleşen birkaç avukat görüşmesi bile havanın değişmesine umudun büyümesine yeterli olmuştur. Sayın Öcalan’ın “benim siyasetim yaşatma siyasetidir” “bizler umudu büyütüyoruz”  sözlerinin etkisi halen devam etmektedir. 7 maddelik demokrasi deklarasyonu ve “koşullarım sağlanırsa bir haftada bu sorunu çözerim” sözlerinin güncelliği ve geçerliliği devam etmektedir. Bu nedenle derinleştirilen tecrit koşullarının doğrudan bu durumla etkisi tartışmasızdır. Ancak şu da bir gerçektir Sayın Öcalan hiçbir zaman durağan, donuk bir yaşam felsefesi edinmemiş, yeniden başlamamış her defasında kaldığı yerin daha ileri bir aşamasından devam etmiştir. Bugün Kürt halkının tüm felaketlere rağmen sadece Ortadoğu’da değil tüm dünyada yükselen bir değer olması da bununla ilgilidir.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey veya bir çağrınız var mı?

Bu konudaki duyarlılığınız için teşekkür ederiz. Kısmen izah edebildiğimiz üzere İmralı Tecrit Sistemi’nin bir işkence sistemi olduğu uluslararası insan hakları kurumları vesilesi ile bir kez daha ortaya çıkmıştır. Unutulmamalıdır insan hakları ve toplumlar tarihi bugün hak olarak bildiğimiz tüm kavramların önce mücadele ile kazanıldığı sonra da hukuk zemininde tescil edildiğini defalarca kez göstermiştir. Bugün başta Sayın Öcalan şahsında genel olarak Kürtlerin yaşadığı tüm coğrafyada İmralı tecrit sistemi mücadele ile kırılmış ancak etkisini devam ettirmekteyse de tamamen ortadan kalkmaması için hiçbir neden bulunmamaktadır.

Andok Özgür//NC