Murat Karayılan’ın Açıklamalarından Ne Anlamalıyız?

HABER MERKEZİ – İçinden geçtiğimiz tarihi süreçte Kürdün dirilişinin ilk kurşunu olan 15 Ağustos diriliş bayramı kutlandı, kutlanmaya devam ediyor. Bu 15 Ağustos geçmiş 15 Ağustos Diriliş bayramlarından çok farklı bir coşku ve heyecanla kutlanıyor. Bir o kadar da kıran kırana yaşanan bir savaşın içinde gerçekleşiyor kutlamalar. Yaşanan bu savaşın temel özelliği ise dirilişten kurtuluşa giden tarihi bir an da ve bir o kadar da Halk Savunma Merkez Komutanı Murat Karayılan’ın belirtiği gibi “kader belirleyici” bir savaş olma özelliği taşıyor.

Bu noktada Halk Savunma Merkez Komutanı Murat Karayılan’ın son dönemde yaptığı değerlendirmeleri anlamak Kürtler ve bölge halkları açısından hayati önemde olduğunu belirtmek gerekiyor. Sayın Murat Karayılan, “15 Ağustos’un 37. yılında çok stratejik bir mücadele sürecine girmiş bulunmaktayız. Bu mücadelenin sonuçlarının halkımızın ve halkların geleceğini belirlemede önemli bir rolü olacaktır.” Bu tespitten yola çıktığımızda karşımıza şöyle bir gerçeklik çıkmaktadır. Nefes nefese geçen 36 yıllık atılım ruhu gerilla gerçekliğinde önemli bir aşamaya gelip dayanmış olmasıdır. Kürt Özgürlük Mücadelesi Kürt halkının özgürlük bilincini önemli bir aşamaya taşımakla kalmamış, aynı zamanda Kürt halkının statü kazanmasının vaktinin geldiğini bölge ve uluslararası kamuoyunda kabul edilecek bir duruma taşımıştır. En önemlisi de Kürt halk Önderliğinin geliştirmiş olduğu demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü paradigmanın Kürt halkı, bölge ve insanlığın yaşadığı temel sorunlara çare olarak bölge ve uluslararası alanda kabul görmüş olmasıdır. Bu siyasi ve askeri olarak önemli bir kazanımdır.

Askeri açıdan gerillanın durumunu anladığımız kadarıyla açacak olursak, gerilla kendisini değiştirip dönüştürmüş, adeta kendisini yeniden var etmiş. Sayın Karayılan’ın deyimiyle “Çağın gerillası” Türk sömürgeciliğinin kullandığı NATO tekniğini boşa çıkarmakla kalmamış, saldırı gücünü en üst performansa çıkarmıştır. Nihayetinde eylemsiz bir gün geçmemektedir. Gerillada bir ilk olan Hava Birlikleri oluşmuş ve basında da gördüğümüz gibi helikopterler, keşif uçakları düşürülebiliyor, darbelenebiliyor, rahat hareket edemez hale getirilebiliyorlar. Bu gerillanın kendi hava sahasını korumaya alması kadar aynı şekilde havadan da saldırı yapabilecek bir hava birliğinin olduğu anlaşılmaktadır. Tabi Çağın gerillası olarak tanımlanan gerillada ne tür farklı süpriz olduğunu halen tam bilememekle beraber önemli değişimlerin olduğunu yapılan eylemlerden anlayabiliyoruz.

İkincisi, işgalci AKP-MHP faşizminin gerilla gerçekliğinde Kürt Özgürlük mücadelesinin ulaştığı bu seviyeyi engellemek için ırkçı, milliyetçi, ulusalcı ve Kürt işbirlikçiliğini de yanına alarak bütün gücüyle saldırıya geçip, Kürt halkının statü kazanmasının önünde engel olma ve tüm kazanımlarına yönelik top yekün bir saldırı içine girmesidir. Şayet gücü yeterse yeni bir soykırım planının arkasından koştuğu anlaşılmaktadır. Bu yönüyle kader tayin edici bir savaş olduğuna dikkat çekilmektedir. Zaten geliştirilen saldırı gerçeğine bakıldığında yaşanan bu savaşın sadece PKK’ye yönelik olmadığı Dört parça Kürdistan’a, bütün bir Kürt halkının statü ve kazanımlarına dönük bir savaş olduğu her yönüyle ortaya çıkmaktadır.

Sayın Karayılan’ın yaptığı diğer önemli bir tespitte, “Gerillanın bugün Kürdistan’da geliştirdiği direniş, artık sadece Kürt halkının özgürlüğüyle sınırlı bir direniş değildir. Başta Türkiye halkları olmak üzere bölge halkının özgür ve demokratik geleceğiyle ilgili bir savaş durumudur. Halkları, işbaşına geçmiş bu faşist güruhun tehdidinden, baskı sisteminden kurtarmak üzere biz de direnişi boyutlandıracağız” demektedir. Dolayısıyla gerillanın 15 Ağustos’ta Türk sömürgeciliğine karşı başlattığı hamle gelinen aşamada Türkiye ve bölge halklarını da içine alan yeni bir konsepte dönüşmüştür. Gerillanın Kürt halkını haklarını koruma, statü kazandırma ve özgürlüğünü sağlamakla görevli olduğu kadar, aynı zamanda Türkiye ve bölge halklarının da çıkarı ve özgürlüğünden kendisini sorumlu gören bir anlayışla hareket ettiğini ifade etmektedir.

Aslında geçmişte de bu emareleri güçlü bir biçimde içinde taşıyan PKK, günümüzde bunu daha somut olarak pratiğe dönüştürdüğünü görmekteyiz. Örneğin DAİŞ’e karşı Rojava’da Kürt şehirlerinde mücadele ederken, Rojava dışında kalan ve özünde bir Arap şehri olarak bir çok şehre müdahale etmiş, DAİŞ’in başkenti olarak kabul edilen Rakka’ya kadar gidebilmiş, buradaki halkı özgürleştirmekle kalmamış, aynı zamanda kendi öz gücüyle örgütlenmesine kadar Arap halkıyla ortak hareket etmiştir. Bugün de Rojava’da sadece Arap halkı değil, Ermeni, Süryani, Türkmen, en küçük bir azınlık ya da kültürün özgürce yaşaya bilmesi için bir özgürlük vahasına dönüşmüştür. Bu gerillanın DAİŞ’e yaptığı ilk müdahalesinin sonuçları olmaktadır. Yine Şengal’den, Maxmur ve Kerkük’e kadar HPG gerillaları DAİŞ saldırılarına karşı buradaki halkı fedaice savunmaktan geri durmamıştır.

Gelinen aşamada DAİŞ’in hamisi ve örgütleyicisi olan AKP-MHP faşizmi Suriye’den, Güney Kürdistan’a, Irak topraklarına, Libya ve Yemen’e, yine hakkı olmadan Akdeniz’e ve oradaki halkların yer altı zenginliklerine dönük bir işgal, talan ve saldırı gerçekleştirmektedir. DAİŞ çetelerini ve Müslüman Kardeşler örgütünü bu alanlarda siyasi ve askeri olarak örgütlemektedir. Misaki Milli sınırlarını yeniden dizayn etme arayışı kadar, aynı zamanda eski sömürgesi olarak gördüğü Kürt ve Arap topraklarını Yeni Osmanlıcılık anlayışıyla kendisine katmak istemektedir. Bölgede sömürgeciliği yeniden örgütlemekte, demokratik, özgürlükçü yaklaşımları tehdit eden bir siyaset gütmektedir.

Bu yaklaşım bölge halkları kadar, bölge devletleri tarafından da net biçimde görülmektedir. Nihayetinde bölgesinde sorunlu olmadığı bir tek komşusu yoktur. Katar’la yaptığı işbirliği dışında Arap toplumu ve Arap Birliği günübirlik olarak Türkiye’nin saldırılarını uluslararası alana şikayet etmekte ve yaşadıkları kaygıları açık açık beyan etmekteler. En nihayetinde HPG gerillalarıyla sınır sorununa ilişkin görüşmede olan Irak subaylarını çok açık bir biçimde Irak bayrağını taşıdığı belli olmasına rağmen Türk ordusu tarafından havadan bombalanabilmektedir. O görüşmede olanların anlatımlarından da anlaşıldığı gibi bölge hükümetinin bu görüşmeden haberi olduğu, görüşmeye üst düzey Irak subaylarının katıldığı bilgisinin Türk istihbaratı tarafından bilinmesine rağmen bu bombalanma gerçekleşmektedir. Elbette bu bombalamanın özünde adice düzenlenmiş bir komplo olduğu açık. Ancak Irak hükümeti ve ordusuna nasıl bir mesaj verildiğini de görüp anlamak gerekir.

Bu anlamda Haftanin’de verilen savaş sadece gerillanın kendi üs alanlarını koruma ya da Başur topraklarını savunan bir savaş olmamaktadır. Haftanin’de gerçekleşen savaş bölge halklarını yayılmacı, talancı AKP-MHP faşist ordusunda koruma savaşıdır. Bu yönüyle Heftanin şu an itibariyle gerillanın sıcak teri, cesareti, büyük fedakarlığı ve al kanıyla yoğrulup halkları AKP-MHP faşist ordusundan koruyan çelikten bir kapı haline gelmiştir. Bu yönüyle Haftanin de gerçekleşen savaş çok stratejik bir rol üstlenmiştir. Dolayısıyla burada kırılan TC, kırılan bölge sömürgeciliği ve saray rejimleri olacaktır. Aynı şekilde halkların başına bela olan DAİŞ gerçeğinde açığa çıkan kontır gerilla rejimleri olacaktır. Elbette halkımızın başına musallat olan ihanet ve işbirlikçiliğin bitirilmesi olacaktır.

Bu yönüyle AKP-MHP faşizmi sadece Kürtlere dönük soykırım politikası geliştirmiyor, aynı şekilde Türkiye ve bölge halklarını soykırımla tehdit eden bir politikayla hareket etmektedir. Dolayısıyla Kürtlerin kaderi bölge halklarının kaderiyle bütünleşmiştir. Türk sömürgeciliği karşısında mücadele yürüten gerilla sadece Kürt halkının özgürlük teminatı değil, aynı zamanda bölge halklarının da özgürce bir arada yaşamasının teminatı ve güvencesi olmaktadır. Bundan kaynaklı olarak Kürt, Arap, Türk, Türkmen, Ermeni, Asuri ve diğer halklardan yüzlerce kadın ve erkek gerilla saflarına katılabilmektedir. Gerilla gittikçe bölge halklarının esas gücü haline gelmektedir.

Dikkat çekilen önemli bir noktada Türkiye halklarının durumudur. AKP-MHP faşizminin izlediği savaş politikalarının en büyük yükünü Türkiye halkları çekmektedir. Ekonomik ve siyasi olarak çöken Türkiye halkı, bütün bu savaşların faturasını ödemektedir. Kürtlerin dışında farklı bir ülkeyle olası bir savaş durumunda Türkiye halklarının geleceği tehdit altındadır. AKP-MHP faşizmi iktidarını korumak için Türkiye halklarını kendisine kurban seçmiştir.

Saray rejimi iktidarını korumak için savaşa ihtiyaç duymaktadır. Sürekli düşman yaratarak Türkiye’de milliyetçiliğe ve ırkçılığa tavan yaptırarak ömrünü uzatmak istemektedir. Mevcut anketlerde her ne kadar AKP ve MHP’nin oyları önemli oranda gerilese de, esas dikkat çeken nokta ise Türkiye halklarının siyasete olan güveninin azaldığının ortaya çıkmasıdır. Sandığı gitmek istemeyenlerin yanında seçmenlerin kararsız olduğunu belirterek meclise ve siyasi partilere olan güvensizliklerini ortaya koymalarıdır. Türkiye halkları AKP-MHP faşizmini yıkabilecek gücün arayışı içindedir. AKP ve MHP’nin içindekiler bile bu ikiliden kurtulmak istemektedir. Ancak yarattıkları korkudan çekindikleri için bunu açıktan dillendirmemekteler.

İşte gerilla bu korkuyu yenebilecek tek güç olduğunu, halkların güven arayışına cevap olabilecek önemli bir güç olduğunu 40 yılı aşan pratiğiyle ortaya çıkarmıştır. O nedenle Türkiye halklarının yüzü gerillaya her zamankinden daha fazla dönmüştür. Zaten Sayın Karayılan’da halkların bu arayışını gördüğünden, “Halkları, işbaşına geçmiş bu faşist güruhun tehdidinden, baskı sisteminden kurtarmak üzere biz de direnişi boyutlandıracağız” demiştir.

Özgürlük mücadelesinin geldiği aşama itibariyle, geliştirdiği mücadele itibariyle herkesi etkileyen stratejik bir rol üstlendiği açık. Dolayısıyla bölgede ideolojik, siyasi ve askeri olarak önemli bir aktör haline geldiğini bir çok kesim tarafından açıktan dillendirilmektedir. Aktör olan böylesi bir gücün doğası gereği geliştirdiği mücadelenin sonuçları başta Kürt halkı olmak üzere bölge ve ezilen halklar açısından olduğu kadar sömürgecilik açısından da belirleyici bir rolü olacağı açıktır. Bu konuda Sayın Karayılan’ın belirtiği çağrıya dikkat çekmek istiyorum. Tüm yurtsever halkımızın, başta kadın ve gençlik olmak üzere tüm toplumsal dinamiklerin bu sürece daha aktif katılmaları gerekmektedir. Toplumsal direnişin ve eylemselliğin sürece önemli katkılar sunacağı bu aşamada, Kürdistan halkının örgütlü mücadelesine ihtiyaç vardır” demektedir.

İçine girilen Devrimci Halk Savaşı stratejisinde gerilla herkesin tarihi rolünü oynaması için büyük bir çağrı yapmaktadır. Devrimci halk savaşının Stratejik aktörü gerilla olurken, diğer önemli aktörleri de Kürt halkı, Türkiye devrimci, sosyalist hareketleri, kısaca AKP-MHP faşizminden acı çeken herkes  ve elbette bölge halkları olmaktadır. Bu noktada başta Kürt halkı olmak üzere bütün halklara büyük görev düşmektedir. Dört parça Kürdistan ve bütün halklar seferberlik temelinde bu sürece katılıp rolünü oynaması istenmektedir. Elbette Avrupa’da Kürt halkının önemli bir nüfusu bulunmaktadır. Yine dünyanın her tarafında yayılmış diasporadaki Kürtler söz konusudur. Bu halk sıradan bir halk değil, gerilla kadar Kürt halkının kendisi de 40 yılı aşan bu mücadelenin içinde pişti, gelişti ve önemli bir bilinç edindi. Şimdi gerilla, Kürt halkının tüm bu özelliklerinin şaha kaldırılmasını istiyor halkından. Çünkü gerilla son vuruşu yapmaya çalışıyor. Sona doğru gidiyor.

Bu gün gerillanın geldiği aşama açısından bir örnek verecek olursak durum daha iyi anlaşılır olacaktır. Türk devleti eskiden güvenliğini Kürdistan’daki şehirler üzerinden kurarken, günümüzde Edirne’den ya da Trabzon’dan başlatmak zorunda kalmıştır. Dolayısıyla AKP-MHP faşizminin bu savaşı fazlaca sürdürecek takati ve mecali kalmamıştır. Ateşin Çocuklarının şehir ve metropollerde yaktığı ateş nedeniyle bu canavarlarla işbirliği içinde servet edinen ensesi kalınlar kaçmak için fırsat aramaktalar. Artık zaman halkların lehine gelişmektedir. Bütün halklar kendi öz savunması temelinde halkların başına bela olan bu canavarı durdurmak için gerillanın yanında yer aldığında bu canavarlar kendilerine kaçacak delik arayacaklardır. Dağlarda gerillanın yanında savaşa bilecek herkes yolunu bulup geldiğinde, o büyük halkların kardeşliği siperinde yerini aldığında Saray rejimlerinin sonu olacaktır.

Bu yönüyle zaman günübirlik rutin işlerle zaman harcamak değil, halkımızın ve halkların stratejik geleceğine kurulu olan bu an da her alan, her kurum, her bir Kürt bireyi ve yurtseveri, devrimci, demokrat ve tüm halklar gerillaya göre kendi pozisyonunu belirlediğinde hiç şüphesiz Çağın Önderi ve Çağın Gerillasıyla Halkların Çağı yakalanacaktır.

Atakan Engin

Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanı Murat Karayılan: Heftanin’de onları serseme çevirdik, Zap’ta yerin dibine gömeriz