Üçüncü Dünya Savaşı İçerisinde Özel-Kirli Savaş’ın Rolü
HABER MERKEZİ – Üçüncü Dünya Savaşı üzerine siyasal boyutları itibarıyla birçok değerlendirmede bulunuldu. Ancak gelinen aşamada Üçüncü Dünya savaşının almış olduğu biçimden hareketle özel savaşla olan bağı ve ilişkisi üzerinde de durmak gerekmektedir. Üçüncü Dünya Savaşı’nın gelip-dayandığı nokta, rol verilerek aktif kılınan başta T.C devleti olmak üzere öne çıkarılan güçlerin içerisine girdiği saldırganlıklar, yaşanmakta olan çatışmaların ve dünyanın temel gündemi haline gelen tartışılan sorun ve olaylar, bu yönün de üzerinde durulmasını gerekli kılmaktadır.
Bu noktada maddeler halinde şunları belirtmek mümkündür:
1- Birinci Dünya Savaşı’nın belirleyici güçleri İngiltere, Fransa ve müttefikleri ile Almanya, Japonya ve bunların ittifak halinde olduğu devletlerdi. Amaç ise dünyayı yeniden aralarında paylaşarak Pazar sorunlarını çözerek hakimiyet ilişkilerini yeniden belirlemekti. Savaş doğrudan devletler arasında cephelerde tüm askeri güç ve silahlar kullanılarak yapılmış, daha çok da emperyalist devlet adına sömürge halkların insanları birbirlerine kırdırtılmışlardı. Savaşın sonunda kazanan İngiltere ve Fransa dünyanın şekillendirilmesinde belirleyici bir rol oynadıkları gibi kurulan Milletler Cemiyeti ile de hükümranlıklarını dünyaya kabul etmişlerdi.
2- İkinci Dünya Savaşı da başlangıç itibarıyla İngiltere, Fransa ve müttefikleri ile Almanya, İtalya, Japonya ve müttefikleri arasında başladı, savaşın kıvılcımı Avrupa’da çakıldı. Savaş kıvılcımını çakan da diğer Batı-Avrupalı kapitalist devletler ve ABD tarafından semirtilerek SSCB’ye karşı hazırlanan Almanya oldu. SSCB Almanya’nın kendisine saldırıya geçmesiyle birlikte Almanya karşıtı blokta yer alırken, ABD ise savaşa sonradan dahil oldu.
Almanya-İtalya-Japonya savaştan yenik çıkarken, onların karşısında yer alan blok devletleri dünya sınırlarının ve siyasal ilişkilerinin belirleyeni oldular. Milletler Cemiyeti yerine kurulan Birleşmiş Milletler de bu belirlenen ilişkilerin uluslararası alanda resmiyete dönüştürülerek, güvencesi sağlama temelinde örgütlendirildi.
3- İkinci Dünya Savaşı sonrası koşullar birinci dünya savaşı sonrasına benzemediği gibi, İngiltere ve Fransa dünya dengeleri içerisindeki belirleyici önemini kaybederek yerini ABD ve SSCB’ye bıraktı. Oluşan böylesi bir gerçeklik içerisinde de dünya dengelerinin belirlenmesinde ve gözetilmesinde ABD ve SSCB’yi belirgin bir konuma getirdi. Ancak BM sınırları içerisinde kalan hakimiyet ilişkisi ABD ve SSCB gerçekliği ile tam bir uyum halinde değildi. O nedenle de BM kararları bu her iki güç tarafından çoğu kez ihlal edildi ya da kendi çıkarlarına uyumlu bir hale getirildi. Her iki devlet de dünya ilişkilerinde kendilerine göre olanı öne çıkaran bir politikayı dünya siyasetine hakim kılmaya çalıştı.
4- ABD’nin dünya egemenlik siyasetin de öne çıkan temel yönü ise, ikinci dünya savaşı içerisinde tahrip olan ekonomi ve siyasal sarsıntı yaşayan Avrupalı kapitalist-emperyalist devletleri kendi kontrolünde bir toparlanma içerisine girmesini sağlamak ve yeni-sömürgecilik oluşturdu. Reel sosyalist ülkelere, ulusal kurtuluş mücadelelerine, sınıf hareketleri ve demokrasi güçlerine karşı da özel-kirli savaş taktiklerini temel savaş/mücadele yöntemi olarak belirledi.
ABD öne çıkardığı bu savaş stratejisinde geride koordine eden güç olarak kendini konumlandırırken, daha çok da ikinci-üçüncü bir gücü kullanmayı kendi çıkarlarına uygun gördü. Uygulamaya koyduğu özel-kirli savaş taktiklerini de doğrudan yürütülen cephe savaş taktiklerinin dışında birer “toplum mühendisliği” projesi olarak geliştirilen, saha araştırmaları yapılan, laboratuvar ve bilim tekniğinin/bilimciliğin kullanılarak saptamalara ulaşıldığı ve bunlara dayanarak da simülasyonları yapılan yöntemlere dayandırdı. Maddi, askeri, ekonomik, siyasal hazırlıklar ile toplum sosyolojik ve psikolojik olarak hazır hale getirildiğinde de uygulamaya konuldu.
5- SSCB’nin dolayısıyla da Reel Sosyalizmin 1989’la birlikte çözülmesi İkinci Dünya Savaşı sonrasının belirleyici güçlerinden birinin siyaset ve egemenlik alanından çekilmesine neden oldu. ABD ise ortaya çıkan bu sonucu yürüttüğü özel-kirli savaşın bir başarısı ve kendi zaferi olarak gördü. “Yeni Dünya Düzeni” adını verdiği projesi ile de kendi hükümranlığını ilan etti. Üçüncü Dünya Savaşı da bu temelde başladı.
6- Üçüncü Dünya Savaşı, Birinci ve İkinci Dünya savaşlarının aksine ABD tarafından yanına aldığı müttefikleri ile birlikte başlattığı tek yanlı bir savaştı. Hedefinde ise İngiltere ve Fransa’nın siyasal, askeri, ideolojik, ekonomik, kültürel vb. olarak oluşumunda, şekillenmesinde belirleyici olduğu devletler vardı. Amacı ise, bir nevi “İmparatorluk” projesini bir başka ifadeyle de “Pax-Americana’yı” gerçekleştirmekti.
Stratejik savaş taktiği olarak da ilk önce önem sıralamasına göre belirlediği ülkelere askeri, siyasi müdahalelerde bulunarak kendi çıkarlarına göre yeni bir düzenlenişe tabi tutmaktı. Açık askeri saldırılar ve hedef devletlerin içerisinde yaratılacak provokasyon ve karışıklıklarla dışardan müdahaleye ve yönetim değişikliklerine açık hale getirmekti.
Reel Sosyalizmin çözülmesinden hemen sonra da bu plan dünyanın birçok bölge ve ülkesinde birbirinin peşi sıra uygulamaya konuldu. İktidar değişiklikleri, darbe yönetimleri oluşmaya ve savaşlar yaşanmaya başladı. Çözülen reel sosyalizmin yaşandığı ve SSCB’nin etkisi altında olan ülkeler; pazarlarının küresel sermaye güçlerine sınırsız açılması önünde engel teşkil eden ulus devletler, yıpranmış ve ABD için önemini yitirmiş krallıklar, askeri faşist dikta rejimleri vb. müdahalelerin yapıldığı, çatışmaların/savaşların yaşandığı ülkeler haline geldi. ABD yapmış olduğu tüm bu müdahalelerle reel sosyalizmin çözülmesinin ardından ilan ettiği zaferini, yanına aldığı müttefiklerine de kabul ettirerek, bu şekilde birinci ve ikinci dünya savaşları sonrasından farklı olarak dünyayı kendi çıkar ve hakimiyet ilişkisine göre biçimlendirmek için harekete geçti.
7- Asıl olarak Üçüncü Dünya Savaşına rengini veren de bu gerçeklik, ABD’nin kendi çıkarları doğrultusunda dünyayı ekonomik, siyasal, coğrafik vb. olarak yeniden biçimlendirmek istediği bir savaş olarak yaşanan bir konumlanışı ifade etti. ABD’nin dünyayı yeniden biçimlendirmeye çalıştığı bu savaş o güne kadar birlikte hareket ettiği, diğer emperyalist devletlerin çıkarları ile de çelişti. O nedenle de kimi zaman aralarında belirlenen politikalar da farklılıklar söz konusu oldu. Çözülen reel sosyalist SSCB’nin siyasal mirasını devraldığını söyleyen Rusya Federasyonu’nun kendini toparlamasıyla da, daha önce SSCB’nin etkisi altında kalan ülkelerde siyasal rejimlere yeniden biçim verme stratejisinde ciddi engellerle karşı kaldı. 30 yıldır da bu savaş hala devam etmekte ve daha da süreceği anlaşılmaktadır. Ancak gelinen aşamada Üçüncü Dünya Savaşı sadece cephe de süren bir savaş olmaktan da çıkmış ve dünya sisteminin kuruluşu/yeniden düzenlenişi savaş sonrasına da bırakılmamıştır. Aynı şekilde savaş askeri ve siyasi hedeflere yönelmenin boyutlarını aştığı gibi; toplumsal, kültürel, tarihsel dokuyu parçalayarak tüm bunları kendine göre yeniden inşa etmeyi de önüne bir hedef olarak koymuş bulunmaktadır. Savaşın sahadaki aktörlerinde yaşanan değişime bağlı olarak, savaşın görünürdeki nedenleri de tamamen özünü kamufle edecek bir hale getirilmiştir. Bu temelde DAİŞ gibi provokasyon örgütleri, hayali düşmanlar ve sahte gündemler etrafında örgütlendirilen kitlesel hareketlenmeler oluşturulmaktan ve bunlar gerekçe gösterilerek belirlenen hedeflere yapılan müdahalelere kendilerine göre meşruiyet yaratmaktan, güçlü bir olasılık olarak laboratuvarlarda üretilme olasılığı fazla olan mikrobik bulaşıcı hastalıkları Corona Virüs (Kovid 19) örneğinde olduğu gibi kullanmaktan geri kalınmamaktadır.
8- Üçüncü Dünya Savaşında, birinci ve ikinci dünya savaşlarından farklı olarak küresel anlamda kendi aralarında hegemonya mücadelesinde olan sermaye grupları ve devletler, doğrudan karşı karşıya gelmekten daha çok ikinci, üçüncü sırada yer alan bir nevi taşeron olarak da değerlendirilebilecek olan güçler üzerinden daha çokta; devlet sınırları ötesindeki üçüncü bir ülke topraklarını savaş alanı haline getirerek aralarındaki sorunları çözmeyi kendi çıkarlarına görmektedirler. Bunu yaparken de daha çok özel-kirli savaş taktiklerini ve araçlarını kullanmayı tercih etmektedir.
Bu yönüyle de özel savaş, üçüncü dünya savaşının en etkili yürütme biçimi haline getirilmiş bulunmaktadır. O nedenle de özel savaşı sadece; gayri nizami harp, askeri darbeler ve psikolojik savaş olarak değil, Üçüncü Dünya Savaşı içerisinde; küresel sermaye güçlerinin tüm bunları da kullanarak dünyayı yeniden şekillendirmede kullandığı bir strateji ve savaş biçimi olarak da görmek gerekmektedir.
9- DAİŞ, Corana Virüs (Kovid 19) ve Lübnan’da 4 Ağustos 2020 günü gerçekleştirilen patlama da Üçüncü Dünya Savaşı’nın günümüzde ancak özel-kirli savaş taktikleriyle sürdürülebilir bir boyut kazandığının göstergeleri arasında yerini almaktadır.
Dikkat edilirse DAİŞ, Corana Virüs ve Lübnan’da yaşanan patlama, doğanın, toplumun kendi diyalektiğinin bir sonucu olarak yaşanmadı. Dıştan, suni yollar kullanılarak harekete geçirilen, tetikleyici yöntemler kullanılarak yaşananlardır. Bir toplum mühendisliği olan özel-kirli savaş stratejisi de kendi doğallığı içerisinde olmayan dıştan müdahale, zorlanma ve ısmarlama yöntemlere dayanan taktikler kullanılarak geliştirilen bir savaş türü olma özelliğine sahiptir. Topluma karşı yürütülme boyutunu oluşturan ise; panik, gözdağı, yılgınlık, korku, boyun eğme, direnç noktalarını etkisiz hale getirerek teslimiyeti geliştirmek/yaşatmak olmaktadır. DAİŞ’le, Corona Virüsle, Lübnan’da yaşanan patlama ile yapılanda bundan başkası değildir.
DAİŞ’le tüm dünyada panik ve korku yaratan hortlaklar güruhu oluşturulmuştur. DAİŞ’in görüntüsü, etrafında bir araya getirilerek savaştırılanların görüntüsü, işledikleri cinayetlerde kullandıkları araçlar, elleri arkadan bağlı, başları kesik insan bedenleri, kitle katliamları, sokaklarda ne yaptığını bilmeden koşuşan insan toplulukları, kadınlara tecavüz, katliam ve kurulan köle pazarları, tarihsel, kültürel dokuyu yok eden saldırılar, toplum üzerinde yarattığı psikolojisi de tamamen “hortlaklar ordusu”nun saldırılarıyla karşı karşıya gelindiği olmuştur. Bunun bir sonucu olarak da dünyada bir panik ve korku havası yaratılmıştır. Ancak ardından yaşananlar DAİŞ’in sahaya sürüldüğü zengin petrol ve enerji kaynaklarının olduğu bölgelere; Irak, Libya, Suriye, Nijerya vb. bölgelere küresel sermaye güçlerinin müdahaleleri yaşanmıştır. Yapılan bu müdahalelerle de DAİŞ’le birlikte çatışmaların yaşandığı bölgelerin/toprakların ruhu öldürülmeye, tarihsel, kültürel dokusu ve doğası tahrip edilerek kapitalist modernite tarafından siyasal, toplumsal, ekonomik, kültürel ve kentsel düzenleme olarak yeniden şekillendirilmeye hazır hale getirilmiştir.
Corona Virüsle; toplum askeri bir disiplin içerisinde alınarak emir komutaya bağlı hareket edecek bir şekilde düzenlenişe tabi tutularak, tamamen doğal güdü ve dürtülere göre hareket eden, sinir uçları dağlanmış, sürüler haline getirilmek istenilmiştir. Bir yandan topluma sürüleşme dayatılırken egemen, sömürgeci iktidarlar, özel-kirli savaş rejimleri kendilerini; siyasal, askeri vb. olarak yeniden ikame ederek, toplumu tam bir cendere altına alarak, üzerinde yaşanılan toprakları bir zindana çevirmeye çalışmıştır. Bununla özel-kirli savaşın temel amaçlarından olan toplumun “tek tipleştirilmesi” hedefine ulaşmak istenilmiştir.
Lübnan’da yaşanan patlamanın korkunç görüntüsünün yarattığı korku, panik ardından çaresizlik içerisinde, nereye koştuğu belli olmayan insanlar, enkaza dönmüş kent, yüzlercesi ölen; binlercesi yaralanan insan görüntülerinden oluşan bir “yaşam” tablosu oluşturulmuştur.
Böylece Lübnan’daki patlama ile ABD ve müttefiklerinin ön gördüğü Üçüncü Dünya Savaşı’nın temel amacı olan “Yeni Dünya Düzeni”nin toplumu ve siyasal düzeninin fotoğrafının son karesi de tamamlanmıştır.
10- DAİŞ, Corona Virüs ve Lübnan’da yaşanan patlamanın fotoğraf kareleri, birbirini tamamlayarak Üçüncü Dünya Savaşı’nın dolayısıyla da ABD’nin kurmak istediği “Yeni Dünya Düzeni”nin, “toplumunun” ne olduğu ve belirlediği bu hedefe ulaşmak içinde özel-kirli savaş yöntemlerini kullandığını gözler önüne sermiştir. Ancak ortaya çıkan bu tablo; öncesinde Kürdistan’da çekilmiş olan soykırımcı özel-kirli savaş görüntülerinin bir toplamı olarak, daha farklı coğrafyalarda çekilen fotoğraf kareleri olma gibi özelliği de sahiptir.
DAİŞ’in önceli olan hizb-i kontra adıyla ilk önce Kürdistan’da 1990’ların başında itibaren sokaklara salınmıştır. Ellerindeki palalarla, satırlarla köşe başlarında insanları doğrayarak, kaçırdıkları insanları domuz bağıyla kümeslere, mahzenlere kapatarak, işkencelerle katlederek toplumda tam bir panik ve korku yaratmaya çalışılmıştır. Corona Virüsten önce Kürdistan’da insanlar sıkıyönetim, olağanüstü hal, sokağa/yaylalara çıkma yasakları vb. adı altına evlerine hapsedilerek, emirlerle verilen komutlarla hareket eden, kendilerine buyurulduğu zaman istenileni yapan, askeri-polisi-memuru vb. her kimse o devlet görevlisi karşısında hazır ola geçtiği “tek tip insan”lardan oluşan bir toplum oluşturulmaya çalışılmıştır. Uluslararası komplo ile Üçüncü Dünya Savaşı’na yeni bir boyut kazandırılmaya çalışılarak, yüzyıla yayılacak olan bir Kürt-Türk savaşı çıkarılmaya çalışılmıştır. Lübnan’dan önce; Rojava’da DAİŞ, Bakur’da sömürgeci, işgalci, talancı T.C Ordusu tarafından Özyönetim direnişleri döneminde; kentler, kasabalar, köyler yerle bir edilerek harabeye çevrilmiş, binlerce insan katledilmiştir.
11- Ortadoğu merkezli başlatılan ve giderek Ortadoğu’nun çevresine; Kuzey Afrika ve oradan Orta Afrika’ya, Kafkasya’dan ve Irak’tan İran’ı kuşatarak ardından da Orta Asya’ya doğru yayılma, doğu Akdeniz’den, Akdeniz’de kıyısı olan devletleri de içerisine alma eğilimi gösteren üçüncü dünya savaşı içerisinde soykırımcı T.C Devleti’ne verilmiş olan rol de böyle bir gerçeklik içerisinde anlam kazanmaktadır. Aslında T.C Devleti’ne verilmiş olan bu rol, o kadar pervasız bir şekilde saldırgan bir hale gelmiş olmasının asıl nedenini de ortaya koymuş olmaktadır.
Dikkat edilirse soykırımcı T.C Devleti üçüncü dünya savaşının en aktif unsurlarından biri olarak hareket etmektedir. Suriye’de, Libya’da koçbaşı, Ermenistan-Azerbaycan devletleri arasından yaşanan savaş halinin tetikleyicisi rolünü oynamaktadır. İran’a yönelik doğrudan başlatılacak olan askeri saldırılarda da aynı rolü oynaması için hazırlanmaktadır. Soykırımcı T.C Devleti de kendisine verilen bu rolü bulunmaz bir fırsat haline getirmiş ve bundan güç alarak önünde kimi engel olarak görüyorsa ona saldıracak kadar pervasız hareket etmeye başlamıştır.
12- Üçüncü dünya savaşı içerisinde eş zamanlı yaşanan, topluma karşı kullanan tüm bu saldırılar; üçüncü dünya savaşı ve özel savaş arasında olan ilişki ve bağının görülmesini önemli bir hale getirmiş bulunmaktadır. Hatta denilebilir ki, özel-kirli savaş üçüncü dünya savaşını en etkili yürütmenin temel stratejisi haline getirilmiştir. DAİŞ, Corona Virüs ve en son olarak da 4 Ağustos 2020 tarihinde Lübnan’da yaşanan büyük patlamanın ve bundan sonrada benzeri yaşanacak olası dünyayı meşgul edecek, gündem yaratacak, korku ve panik psikolojisi ve davranış biçimlerinin yaşanmasına neden olacak olayların da, bunlarla olan doğrudan bağı ve ilişkisiyle birlikte ele alarak değerlendirmeye tabi tutmanın gereği açığa çıkmış olmaktadır.
Cemal Şerik / Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi