Demokrasinin Önemi

HABER MERKEZİ –

Günümüz dünyasında Neolitik de Komünal topluma çağ attırmış olan simgesel dilin, devrimsel nitelik taşıyıp Uygarlık öncesi toplumun ahlaki, politik,sanatsal ve tekniki vb. birçok yaşamsal yetmezliklerine cevap olabilmiştir. Simgesel dilin gelişmesi toplumun iletişim ve anlam dünyasının zenginleşmesine  devrimsel nitelik kazandırmıştır. Bu dönemde kavramlara yani söze verilen anlam buyuk değer kazanmıştır.

Simgesel dilin gelişimine kısada olsa değinmemizin sebebi, mevcut koşullarda yaşadığımız donemde kavramlar üzerinde yoğunca bir spükulasyonun olduğudur. Aynı zamanda sürekli çarpılmasıdır. Her sözün yada kavramın ortaya çıkışı o donemin zihniyet dünyasını yansıtmaktadır. Kapitalist  sistemin zirveye gelip toplumun tüm değer yargılarını kendi sermayesi için tüketmektedir. Elinden gelen tüm ahlaksızlığa soyunmasıdır. Doğal toplumdaki yasam biçiminin ahlaki ve politik olduğunu Önderlik var olan sistem bilgisini asarak en derinliğine çözümleyip önümüze koymuştur. Bununla beraber çarpıtılan demokrasinin gerçekliğini doğal toplumda ki asli yasam biçim olduğunu anlamamız gerekmektedir. Ahlaki  ve politik yaşam biçimine demokrasi demek en gerçekçi yaklaşımdır. Demokrasi halkın kendisini yönetme biçimi olduğu bilinmektedir. Bir toplum kendisini hiçbir egemen güce dayanmadan yönetebilmesi için ahlaki ve politik olmak durumundadır. Klan ve kabilelerde ortak inanç(totem), ortak değer, ortak üretim(tarım hayvancılık) ortak yasama bu günün diliyle demokrasi diyoruz. Neolitik dediğimiz bu dönemde demokrasi kavramının olmaması demokrasinin inkarı en büyük uygarlık çarpıtmalarından biridir.Bu donemde demokrasi toplum içinde öz olarak vardır. Doğal olarak var olduğu için bu kavrama ihtiyaç duyulmuyor. Toplumun oluşumunda doğal bir sorumluluk içerinde gelişmiştir. İnanç ve değerlerinde bu komünal yaşamlarını yani demokratik yaşamlarını ortak inanç olan totemler ile kutsuyorlar.

Ne zamanki sınıflı, şehir devletler geliştiyse neolitik deki değerler çarpıtılıp kendi tekellerine almaktan kaçınmayan şehir devlet egemenlikli erkek zihniyeti buyuk anlam yüklü simgesel dile de en buyuk darbeyi vurmaktadır. Bunu da öncelikle demokratik yaşamın (neolitik yaşam) garantisi olan  kadına karşı yaptığı hileler ve kurnazlıkla gerçekleştiren iktidar erkek egemenli zihniyetidir. Uygarlıkla birlikte gelişen şehir devletlerin demokrasinin garantörü olan kadını bütün yaşamdan koparmaktadır. Bu devletçi zihniyet kadının toplumsal komünal yaşamından korktuğunu göstermektedir. Öyle bir durum ki, sınıflı- şehir-devlet gelişip ahlaki ve politik yasama büyük bir zarar vermiştir. Ve bu da büyük şehir devletlerinde büyük bir manevi tahribata yol açmış ki demokrasiye ihtiyaç duyulmuştur. “Demokrasi”ilk olarak Atina Şehir devletinde kullanılmıştır. Şehirlerin nufüsu az olmakla beraber ki Aristo’nun  en fazla 5 bin kişi olması gerektiğini dile getirir. Atina demokrasisi her ne kadar doğrudan demokrasi ise de kadının bu demokrasiden yararlanamaması günümüze kadar büyük toplumsal sorunlara yol açmıştır. Demokrasi halkın kendisini yönetme biçimi olduğu halde kadını insan olarak görmeme yani halk olarak görememedir. Bu zihniyetin günümüze kadar kendine devam ettirmesi anlamına geliyor.Demokrasinin olduğu yerde iktidarını yaratamayacağını bilen iktidar  sermayeden de yoksun kalacak.Daha sonraki dönemlerden günümüze kadarda görüldüğü gibi iktidar yani sermayenin olduğu yerde demokrasiye hep darbe vurup yaşamlaştırılmasına asla izin verilmemeye çalışılmış.

Bu günün kapitalist sistemin çarpıtmaları o kadar derin ki; bir şeylere anlam vermek güçleşmektedir. Anlam arayışın olmadığı bir toplum yaratılmaktadır. Öyle ki, demokrasiyi devlet egemenliği örtüsünde halka sunmaktadır.

Devlet ile de iktidarını koruyup toplumu sömürerek sermayesini oluşturmaktadır. Bin yıllarca doğal toplumun yasam biçimi olan demokrasiyi, iktidarlaşan yada sistemin tabiriyle uygarlaşan Atina şehir devletleri ile Kapitalist sistemin bas aktörlerinden olan İngiltere’nin 13yy.da Magna Carta antlaşmasına bağlamaktadırlar. Demokrasinin ne kadar inkar edildiğini Magna Carta anlaşmasıyla anlatmak güç olmasa gerek. 13 yy. Magna Carta antlaşması İngiltere kraliyeti (aristokrarat)ile orta tabaka  burjuva kesiminin arasındaki antlaşmasıdır. Bu antlaşma ile burjuva kesimine aristokrat kesiminde olan onlarca haktan birkaçını vermektir. İşte günümüz demokrasisi bu anlaşmaya dayandırırlar. Yani iktidarın demokrasisi.Yani doğal toplumdaki; eşitlikçi, özgürcü, komünal,ekolojik,ahlaki ve politik yasam biçimindeki demokrasi. İktidar ile köleliğin, baskının, sermayenin demokrasisi olmuştur. Demokrasiyi kendisine bir kılıf yapan Kapitalist sistem son iki yüzyılda ulus devlet iktidarını yaratarak kendi demokrasisini topluma dayatmaktadır. Artık kapitalistin demokrasisi, sosyal demokratın demokrasisi, burjuvazinin demokrasisi oluşmakta. Hepside iktidar amaçlı oldukları için demokrasinin inkarıdırlar. Var olan toplumsal sorunlardan ve neolikteki yaşamın gerçekliğinden anlaşılmaktadır. Ve bu Devlet egemenlikli kılıfa bürünen demokrasiyi orta doğuya bir lutüf gibiymiş gibi ulus devlet çatısı altında yaşatmak istenmektedir. Sanki orta doğuda hiç demokrasi yaşanmamış gibi. Orta doğu ya kapitalist sistemi yaşamsallaştırmaya çalışan sistem. Bir savaş alınan dönüştürmüştür. Yapılan soykırımlar, asimilasyon, doğadaki tahribat, Önderliğin tabiriyle oluşturulan işsizlik ordusunu bilinçsizleştirip halkı kendi özyönetiminden yoksun bırakmıştır. Her ne kadar halkın özyonetimi olan demokrasiyi inkara gelerek iktidarını oluşturan 5 bin yıllık uygarlık tarihi sermayesini(iktidar) biriktirip gelmiş olsa da onun içinde kolay olmamıştır. Çünkü ;tarih demokratik yaşamın savunucularıyla dolu olduğununu bilinmektedir. Bazen kişiler sahsında bazende toplum olarak iktidarın egemenliğine  karşı demokrasi mücadelesi verilerek günümüze gelinmiştir. En çok da orta doğuda kendini göstermektedir. Mani, Ebu Müslüm horasani, Karmatiler, Babek, Şehy Bedreddin’nin şahsında halklar demokratik yaşamın öncüleri olmuştur. Günümüzde eger bir demokratik yaşam mücadeleleri veren herkes bu kültürün takipçileri olduğunu Önderlik belirtmektedir.

Kurdistan coğrafyası stratejik konumundan dolayı en çok tahribata uğratılan bölge halkı olan Kürt, Ermeni, Asuri, Asuri halkı olmuştur. Özellikle neolitiğin sahipleri olan bu halklara her türlü savaş yürütülmüştür. Kurdistani dört parçaya bölen ulus devlet kapitalizmi her parçada halka her türlü asimilasyon ve soykırım politikalarını uygulamıştır.

Önderliğin öncülüğünde özgürlük mücadelesi sistemi çözümlemiştir. Ve yıllardır amansız bir bu mücadelle içerisindedir. Bütün saldırı politikalarına karşın Önderliğin demokratik modernite sistemini geliştirmesi özgürlük mücadelesinin en büyük güç kaynağı olmuştur. Kürt halkında büyük bir gelişme sağlanmıştır. Kürt halkı özyönetim dayalı demokrasiyi tek çareleri olduğunun bilince varmışlardır. Ancak gerek dört parça Kurdistanda egemenlik kuran devletler gerekse Güney kurdsitandaki iktidara dayalı ve özyonetimden yoksun özerk Kurdistan iktidar hastaliğından kurtulamamaktadirlar. Güney Kurdistan halkini demokrasinden yoksun olarak özel savaşla yönetilen bir bölge olmaktadır. Halk o kadar kendi yönetiminden yoksun ki devletin sinirli demokrasisi olan yani temsili demokrasi haklarini bile kullanmaktan kacinir olmus.Secimdeler %40 in altinda bir halk secim hakkini kullaniyor.Ki bu %40 lik halkda hep devletin kontorulunde olup kismi bir ucret vererek kendisine bagladigi halktir.tamamen kenndi iktidar sermayesini  yukseltmekden baska hicbir sey dusunmeyen bu asiretci iktidar.Toplumun saglik,ekolojik,egitimi,sosyal,issizlik sorunlarina hic bir proje sunamamaktadir.Halkda kendi ozyonetim bilincinden yoksun birakildigi icin devlet her turlu hegemonyasini uygulamaktadir.Demokrasinin yasama katilmak oldugunu goz onunde bulundurursak.Guney kurdastanin durumu daha anlasilacaktir.Yasama katilmak politik ve ahlaki olmayi gerektirir.Ahlaki olarak guney kurdistanda manevi degerlerini gun be gun kaybetmektedir.Cunku Kapitalist sistemin teklestirici, gunu birlik yasami  benimsetilmektedir.Yillaca en ulusal ve kurdistani duygularla verilen mucadeleyi sisteme hizmet etmekle buyuk bir ahlaksizliga soyunan partiler dusmana her turlu hizmeti yapmaktadir.Buda halk da buyuk moralsizlik ve guvensizlige yol acmistir.Kendi uretiminden yoksun,En verimli topraklarda bile birsey yetistirmeyen bir topluluga,Gercek emegin hic bir maddi manevi degerin olmadigi bir Kurdistan yaratilmaya calisilmakta.Boylelikle bir minnetmis gibi halki istedigi gibi yonetebilmektedir.Guney Kurdistan halki ozyonetiminden(demokratik yasam) yoksun bir yasam disinda kendi değerlerine çıkamayacağı gorulmektedir.

Önderlik ”Bir ülkede işsizler ordusu var ise orada demokrasi yoktur” belirlemesinde bulundu. Gerçekten kendi özyönetiminden ki buna demokrasi diyoruz yoksunsa iktidarın SINIRLI DEMOKRASİSİNE yada devlet egemen örtülü demokrasisine muhtaç kalır. Bu da demokrasi değildir, köleciliktir. Demokrasi iktidarın olmadığı yerde yaşam bulur, ya da özyönetimin olduğu yerde iktidara ve devlete ihtiyaç duyulmaz…

ANDOK ÖZGÜR