ÖZEL – Atakan arkadaş bir evrendi!

HABER MERKEZİ – Atakan arkadaşı anlatacak, tarifi yapılacak kadar zor bir şey yoktur. Atakan bir evrendi, nasıl bir insan beyin gücü hala evrenin tüm sırlarını açıklayacak yetkinliğe ulaşmadıysa, açıklıyamıyorsa ve açıkladığında da eksik kalıyorsa bizimde, benim de Atakan arkadaşı anlattığımız da da aynı yetersizlikleri yaşayacağımı biliyorum.

Ne kadar anlatılırsada mutlaka gizemli, saklı, bir şeyi eksik kalacağını biliyoruz. Ama bu büyük değerlerimizi de yeterince anlatamayacağımızı bu şekilde gerekçe yapıp anlatmamak, değerlere yeterince sahip çıkmamaktır diye düşünüyorum. Anlatabildiğimiz kadar anlatalım. Değerini, kişiliğini, temsil ettiği derğerleri, yaşamını biz sağ kalanlar ve gelecek nesiller bu büyük kişililklerin hayallerini başarıya taşıması için mutlaka sonuna kadar anlatmalı yazmalıdır. Eğer bizler onu anlatıp ve onun temsil ettiği değerlere göre yaşasak ancak o zaman bizler onlara layık olabiliriz. Ve o zaman onlar u kotsal toprak ananın kucağında rahat edecekler.

Atakan Maraş’ın Elbistan ilçesinde doğar, çocukluğunu bir dönemini orda yaşar, okula gider, sonra Türk faşizminin akıllara durgunluk veren baskılarından kaynaklı İzmir’e göç ederler, geri kalan yaşamını ve okulunu orda yani en sevdiği topraklardan uzaklarda yapıyor. Bunu yaparken de asla ve asla Kürtlüğünü, Aleviliği ve insanlığı unutmuyor. İçinde hep o ilk yaşadığı ve belli bir yaşa geldiği değerleri beyninin ve yüreğinin en derininde yaşar büyür, tekrardan onu yeniden ama başka bir biçimde yaşamanın hayalini kurar. O ne aslını, nede değerlerini nede ilk yaşadığı toprakları unutur. O ülkesinin yaşadığı durumu içten içe kabul etmez ve beli bir yaşa geldiğinde bu baş aşağı gidişatın durdurulması için mücadele eden, büyüten Önder APO’nun hareketiyle tanışır ve bu lanetli gidişatı durduracak yegane şey bu büyük insanın temsil ettiği hareket olduğunu anlar ve vakit kaçırmadan 1993’te Dersim sahasında katılır. Orda ilk gerila deneyimini, zorluğunu, açlığı, savaşı, düşmanı, yoldaşlığı, savaşçılığı ve komutanlığı tanır.

Zekiliğiyle, girişkenliğiyle, yoldaşlarının sevgisini kazanmasıyla Dersim’den yola çıkarak Erzurum, Amed, Garzan, Botan, Zap ve Zap’tanda Önderlik sahasına günderilmesi uygun bulunur. Doksan beşin sonunda önderlik sahasına gitti orda altı aya yakın kaldı sonra tekrar ülkeye geldi ve yine yönünü o ilk Gerilayı tanıdığı Dersim’e büyük bir sevgi, cesaret ve umutla verdi. Dersim’i her yünüyle seviyordu. Dersim onun bir parçası olmuştu, Dersim’i sevdiği kadar ülkesinin diğer her bir parçasını, bölgesini, insanını, doğasını, ırmağını, taşını, toprağını seviyor du ve sevdiği için ölüme bile bile gitti. O her saniye ölüp ölüp yeniden diriliyordu. Günde belki on kere ölüyor ve yeniden bu sevdiği değerler uğrunda yeniden yaşıyordu. Bu sevgi ve aşk olmadan bir insan her gün her saat ölüp ölüp yeniden yaşayabilirmi, kendini bu en dayanılmaz koşullar altından, ölümü hiçe sayıp kendini eğitebilirmiydi, Önderlik paradigması da kendini derinleştirebilirmiydi, eski yoldaşlarını, yeni genç yoldaşlarını, kadın yoldaşları büyütüp sevebilirmiydi. Yine ikinci sefer güneye gelip her çalışmada en derin bilinç ve sorumlulukla kendini kaygısızca katabilirmiydi, sonra ilerlemiş yaşıyla tekrardan en ön cephe de yerini almak için dersime gidip ordan da kaygısız bir şekilde Karadeniz’e gitme önerisinde bulunabilirmiydı. Yine Güneye üçüncü sefer gelip ve düşmanın her türlü tekniği kulandığı, tümden bitirmek için en vahşi şekilde saldırdığı bir dünem de tekrar yönünü Dersim’e verebilirmiydi. O Dersim’in her bir taşında çiçeğinde, suyunda, geyiğinde, bitkisinde, insanın da  ülkesinin ve insanlığı bir bütün seviyor ve uğrunda mücadele ediyordu. O ordan gelip geçmiş düşmanların en acımasızını yenmek, toprağa gümmek istiyordu.

Beraber kaldığımız altı yıl buyunca hep bu uğurda çalıştı, kılı kırk yardı, didindi durdu. O gençleri hele hele hafif kilolu ve tombul olan arkadaşları çok seviyordu. Yüzünde bir an bile olsa gülme, gülümseme, tebessüm eksik olmazdı. Neşesi hepmizin neşesiydi. O gençle gençti, yaşlıyla yaşlıydı, savaşçıyla savaşçıydı, komutanla komutandı. Eline çaydan alıp çay yapardı, tabak alıp yemek getirirdi, kazma kürek alıp gömme kazardı, keşfe gidip glerdi, kadın yoldaşlarla dost ve sevgiyle yaklaşırdı, kitap alıp okurdu, inceler araştırırdı, inceleyip araştırdığını da yoldaşlarıyla kaygısız paylaşırdı. Bir an bile boş durmayı kendine layik gürmezdi, her konuya kafa yorar çözmeye çalışırdı, bir sorun yaşandığında bu haklı şu haklı deyip yaklaşmaz en optimalca çözmeye çalışıyordu. O hem sosyoluktu, hem tarihçiydi, hem felsefeciydi, hem askeri komutandı, hem diplomattı, hem yazar ve eğitimciydi. O Kürt evlatları arasında gelişen ender bir komutan ve yoldaştı.

Hepimiz bu büyük insanın hayallerini gerçekleştirmek ve büyütmek için gece gündüz çalışıp isteklerini yerine getirmeliyiz. Biz ancak bu görevleri yerine getirdiğimiz kadar bu yoldaşlarımıza layik olabiliriz. Onlar bu şekilde ölmezler, onlar bu şekilde sonsuza kadar yaşayabilirler.

Deman FIRAT // Mücadele Arkadaşı