Düşünülmeyeni düşünmek, yapılamayanı yapabilmek – 3

HABER MERKEZİ – ‘Bir devrimden daha önemli bir şey yoktur. İnsanlığın diyalektik gerçeği budur’.

Kapitalizm insanlığı, doğayı hoyratça sömürüp yağmalamaya devam ederek sosyal ve toplumsal sorunları daha da ağırlaştırmaktadır. Geçmişte olduğu gibi bugün de sömürü, baskı, işsizlik, yoksulluk, faşizm ve savaşlar üretmektedir. Hiçbir sorunu çözemediği gibi onlara sürekli yenilerini eklemektedir. Yaratığı bu sonuçlarla insanlığı ve canlı yaşamı yok oluşa doğru sürüklemektedir. Kapitalist sistemin bu sürdürülmezliği ve insanlığın kronikleşen, çekilmez hale gelen sorunları, her zamankinden daha fazla parıltılı zekâ ile feda ruhunu kişiliğinde somutlaştıran öncüleri ve köklü devrimleri zorunlu kılmaktadır. Ya sosyalizm ya barbarlık şiarında ifade edildiği gibi başka bir de seçenek yoktur. Niyet ne olursa-olsun bunun dışında bir seçenek aramak, beklemek, dönüp-dolaşıp yeniden aynı yerdeki çelişkiler yumağında boğulmaktır. Çünkü günümüz dünya gerçekliğinde yaşananlar ne fikir babalığını Bernstein vb. lerinin yaptığı sosyal demokrasinin kademeli iyileştirme teorileri ve bunlara denk pansuman çabalarıyla çözüme kavuşur. Nede kökeni Kautsky’nin, ultra tekel oluşunca kapitalist sistem kendiliğinde çözülür önermesi ile insanlığa mücedelesizliği, ‘kaderine’ razı olmayı öneren teslimiyet reçeteleri çözüm bulur. Bu konuda tarihsel gelişim diyalektiğinin öğrettiği ve güncelin emrettiği yalnızca her şeyi yeni başta düzenleyecek olan devrimdir. Zorunluluğun yasasına göre davranma, hareket etme ve mücadele etmedir.  Devrimler var olanı aşma, köklü olarak değiştirme ve iradi müdahaleye dayanarak yeniyi inşa etmedir. Sadece idari yapıların değil, esas olarak toplumların köklü bir alt-üst oluşla yenilenmesidir. Bu süreç kimi örneklerde ihtilalci, zorun rolü ve iradi müdahalenin son kerteye ulaştığı biçimde gelişmiştir. Başka örneklerse ise yavaş ve evrimci yan ağır basmıştır. Her iki durumda da gelişmelerin devrim niteliği kazanması için köklü-derin bir değişim yaratması ve yıkılanın yerine tüm hayatı kapsayacak biçiminde yeninin inşa edilmesi gerekmektedir. Toplumsal sorunların ve arayışların ürünü olarak gelişen devrimler, bu karaktere büründükleri oranda değişim yaratırlar. Toplumun sosyal, siyasal ve ekonomik sorunlarını çözdükleri ve halkların arayışına cevap oldukları oranda ise yaşam kanununa dönüşürler. Toplumsal ilişkilerde, hayatta, ruh ve zihniyette yenilenmeye yol açarlar. Bu anlamda devrimler toplumların köklü değişimini hedeflerler. Fakat bu değişikliği ne tek- tek bireylerin parıltılı zekâsı, tutkulu istemi veya gücü, nede sadece toplumda bir kesimin çabası yaratamaz. Devrim kendiliğinde gelişmeyecektir. Başkaları tarafında bağışlanmayacağı gibi, yağmur gibi gökten de düşmeyecektir. Tutku ile isteyenler ve bu amaçla bedel ödemeyi göze alanlar savaşarak gerçekleştireceklerdir. Bu ise ancak halk kitlelerinin örgütlü mücadelesi ile mümkündür. Bu nedenle, moleküllerin birleşmesinden atomun oluşumu gibi, özgürlük isteyenler, farklılıklarına rağmen her koşulda bir araya gelmek, örgütlenmek ve örgütlü mücadele yürütmek zorundadırlar. Devrim için nasıl ki düşünen, sorgulayan ve eylem yapan devrimciler zorunluysa, devrimin zaferi için de daha fazla örgütlülüğe ve örgütlü mücadeleye ihtiyaç vardır. Bu ihtiyaç giderildiği, devrimci kuram, kurum, kural ve kadro diyalektiği doğru kurulduğu oranda devrimin önünde hiçbir güç duramaz.

Devrimlerdeki değişim ve dönüşüm sürecini, derinliğini ve radikallik düzeyini toplumsal çelişkiler ile öncü güçlerin karakteri belirlemektedir. Fransa’daki çelişkilerin derinliği ve keskinliği, buradaki devrimde radikal ve sarsıcı uygulamalara neden olmuş, Avrupa genelinde köklü sonuçlara yol açmıştır. Rus devriminde eşitlik, özgürlük ve evrensel değerler söylemi değişik halklardan milyonlarca emekçiyi yıllarca peşinde sürüklemiştir. En keskin mücadelelere girişmelerine ve sınır tanımadan tarihin akışına etkide bulunmalarını sağlamıştır. Bu yönüyle her devrimin etki alanlarını, sonuçlarını öncülük yapan hareketlerin karakteri, paradigması, amaç-hedefleri ve devrimlerin gerçekleştiği mekânın toplumsal çelişkileri belirlemektedir.

Kürdistan özgürlük mücadelesine kuram Kominalizm olarak somutlaşmıştır. Bunun sistemsel örgüsü demokratik konfedaralizm biçiminde formüle edilmiştir. Geçen zaman diliminde yetersizde olsa doğrudan demokrasi formülüne dayanan kurumsallaşmaları ve bunların iç işleyişini düzenleyen kuralları şekillenmiştir. Fakat bu gelişmenin yerel ve küresel düzlemde daha da yaygınlık kazanması, kökleşmesi için daha fazla düşünce gücüne, sözün tılsımına, eylemin eskiyi yıkan, yeniyi inşa eden gücüne ve her koşulda ütopyası peşinde koşan iradi duruşlara ihtiyaç bulunmaktadır. Mevcut durumda özgürlük mücadelesinin temel ihtiyacı bu noktada boy vermektedir.

Geçmişin yok sayılması üzerinde geleceğin kurulamayacağı muhakkaktır. Her toplum geçmiş deney, tecrübe vb. birikimlere dayanarak geleceğinin inşasına girişir. Fakat tarihin bir kertesine takılıp kalanların, sadece geçmişi yad ederek, üretici-yaratıcı olmakta uzaklaşanların geleceğe yön verdiği de görülmemiştir. Güncelde halklar, Kürdistan’dan, Chipas’a, Gezi direnişinden, Asya steplerine kadar yeni bir sistem-yaşam oluşturma arayışındadırlar. İnsanlığın tarihsel mücadele, direniş birikiminin eleştiri süzgecinden geçirilmesi ile yerelden başlayarak evrenselleşecek alternatif bir sistemi şekillendirilmeye çalışmaktadırlar. Direnen-mücadele eden ve yeniyi inşa etmek istiyen halklar deney ve tecrübeleri ile bir-birinden öğrenmekte, öğretmektedirler. Fakat bu alanda henüz kesinleşen, sonlanlanan ve her yünüyle kurumsallaşan bir sistem inşası yoktur. Fransız, Sovyet vb. devrim örneklerinde olduğu gibi halklar eskiyi yıkabilmişlerdir. Fakat yenin inşasında tam bir başarı ortaya çıkmamıştır. Bu nedenle başarısızlığa rağmen pes etmeden yeniden-yeniden arayış, deneme, sürdürme çabaları vardır. Yaşanan başarısızlıklara rağmen arayış, buluş, yeniden arayış diyalektiği işlemektedir. Toplumsal alan bir deneme platformu değildir. Buna rağmen hayat bulan deneylerde ortaya çıkan sonuçlar, bilim ve teknikteki gelişim, bunun toplumsal ilişki-çelişkilere yansıması, daha fazla arayış ve her an değişimi kaçınılmaz kılmaktadır. Bunun sonucu bir başka dünyanın mümkün olduğuna inanların, buna denk bir düşünsel, felsefik üretimde-değişimde bulunmaları, kuram, kurum, kural ve kadro diyalektiğini süreklileşen bir biçimde yenilemelerini kaçınılmaz olmaktadır.

Can Toprak 
Devamı Gelecek…